Şubat 2011

2016 Yılında İzlemeyi Planladığım Filmler 2016 Yılında Okumayı Planladığım Kitaplar Adalet Ağaoğlu Adam Yayınları Aforizma Ahmet Altan Ahmet Say Akbank Caz Festivali Aklımda Kalanlar Alberto Giacometti Alejandro González Iñárritu Alexandre Cabanel Alıntı Alıntıladıklarım Alıştırmalar Altın Koza Film Festivali Anatole France Antoloji Ara Güler Arkas Sanat Merkezi Aspendos Opera ve Bale Festivali Ataol Behramoğlu Ayfer Tunç Aziz Nesin Bach Berlin Film Festivali Beyoğlu Sahaf Festivali Bilge Karasu Bilgi Yayınevi Birhan Keskin Boticelli Botticelli Caddebostan Kültür Merkezi Can Yayınları Candan Erçetin Cemal Süreya Claude Monet Çağan Irmak Çevrimdışı İstanbul Dağlarca Şiir Ödülü Değinmeler Deneme Dergi Devlet Tiyatroları Diego Velázquez Dinlediklerim Düşbükeyler Edebiyat Edgar Degas Edirne Kitap Fuarı Edward Munch Eleştiri Elias Canetti Emin Alper Enis Batur Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi Erzurum Eylül'e Mektuplar F. Scott Fitzgerald Fazıl Hüsnü Dağlarca Felsefe Ferit Edgü Film Filmekimi Fotoblog G. Cabrera Infante Galeri Gece Gece Edebiyat Gezi Giorgione Goethe Goya Gustav Klimt Gülten Akın Gündemdekiler Günler Günlük Günlükler Günün Şarkısı Haber Halikarnas Balıkçısı Hayat Notları Heykel Hilmi Yavuz Italo Calvino İçebakan İdil Biret İstanbul Bienali İstanbul Kitap Fuarı İstanbul Kukla Festivali İstanbul Modern İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali İş Bankası Kültür Yayınları İş Sanat İzlediklerim İzlek İzmir Avrupa Caz Festivali İzmir Sanat James Joyce Jan van Eyck Jean Auguste Dominique Ingres Johannes Vermeer John William Waterhouse Karalama Defteri Kırıntılar Kırmızı Kedi Yayınevi Kısa Metinler Kim Ki-duk Kitap Kitap Eleştirileri Kurşun Kalem Dergisi küçük İskender Kültür-Sanat Kürşat Başar Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi Listelediklerim Luc Besson Malraux Man Booker Ödülü Manet Marc Chagall Marguerite Duras Marlon James Matisse Mektup Melih Cevdet Anday Memet Fuat Metin Uca Metis Yayınları Mırıldandıklarım Michelangelo Milan Kundera Murathan Mungan Mühür Dergisi Müzik Nâzım Hikmet Nobel Edebiyat Ödülü Not Defteri Notos Nuri Bilge Ceylan Nuri İyem Oğuz Atay Okuduklarım Okuma Defteri Okuma Günlüğü Okuma Şenliği Onat Kutlar Opera Opus Amadeus Oda Müziği Festivali Orhan Pamuk Oscar Ödülleri Ödül Öğrendiklerim Ömer Kavur Önerdiklerim Öneri Öykü Özdemir Asaf Özlü Söz Paul Cézanne Paul Klee Penguen Kolu/Kanadı Pera Müzesi Picasso Plan Proje Quentin Tarantino Refik Durbaş Rembrandt Remzi Kitabevi Resim Resim Defteri Roman Rota Sabancı Müzesi Sait Faik Abasıyanık Salâh Birsel Sanat Sayıklamalar Seçtiklerim Sel Yayıncılık Selçuk Altun Selim İleri Sempozyum Seyir Defteri Sezen Aksu Sıla Sinema Söyleşi Sözcükler Sözünü Sakınmadan Stanley Kubrick Stefan Zweig Süreyya Operası Svetlana Aleksiyeviç Şiir Şiir Düşü Şiirler Tiyatro Tiziano Vecellio Tomris Uyar Ukde Van Gogh Varlık Dergisi Venedik Film Festivali Venüs Veysel Çolak Videolar Viktor Hugo William-Adolphe Bouguereau Yaşar Kemal Yavuz Turgul Yazar Yazı Masası Yazılar Yekta Kopan YKY Yön Yayınları Yusuf Atılgan Yücel Müştekin Zeki Demirkubuz

00:33:00


Tesadüfler

Hiç farkına varmadığımız tesadüflerle dolu hayat. Biz göremiyoruz, fakat ilginç bir şekilde hayatımız belli etkileşimler üzerinden şekilleniyor.
Bir film olsa hayatımız, bu filmi izleyenler yaşanan tesadüfler yüzünden filmin ne kadar ilgi çekici olduğunu fark edip, büyük bir merakla izlemeye devam ederlerdi filmi.
Bu tesadüfleri bir de biz görebilsek!

Tuna BAŞAR

00:25:00 , ,



24 Şubat 2011
Perşembe

Bazı şeyleri elde etmek için çok fazla emek vermek gerekiyor. Zaman ve sabır gerekiyor. Önce hedefi çok iyi belirlemek ve o hedefe emin adımlarla ilerlemek gerekiyor. Bunları yapsanız bile yine de başarılı olamadığınız zamanlar oluyor. Hedefi çok iyi belirlemiş, o hedefe ilerlemek için her yolu denemişsiniz ve sabırla beklemişsiniz, fakat yine de olmamış… Sizin dışınızda bambaşka bir şey çıkmış ve sizi engellemiş. Her şey çok iyi bir şekilde ilerlerken hiç hesapta olmayan bir şey türemiş…
İşte son günlerde bu duyguyla yatıp kalkıyorum. Günlerim, gecelerim o hesapta olmayan şeyin ortaya çıkmasından dolayı zehir olmuş durumda. Hatta rüyalarım bölünüyor ve uykusuz geceler geçiriyorum. Ama bunu engellemek için hiçbir şey yapamıyorum. Çünkü benim elimden bir şey gelmiyor. Sorun hedeflediğim şeyle de ilgili değil.
Çevrenin ne kadar önemli bir faktör olduğunu şimdi fark ediyorum. Bambaşka bir yerde olsaydım, yine aynı hedefe ilerlemek isteseydim ve yine bu kadar sabırlı davransaydım, işte o zaman hedefime çok daha kısa zamanda ve çok daha az emek harcayarak ulaşırdım. Hem de şimdi karşıma engel olarak çıkan şey, o zaman beni itici güç olurdu. Beni destekler, beni hedefe daha da yaklaştırırdı. Ama işte bambaşka bir çevrede, bambaşka bir yerde olsaydım. Burda değil…

Tuna BAŞAR

yirmi4şubat’11gecesi bitlis

20:12:00 2
"

Dönüşü olmayan sokakların
Islak kaldırımlarında
Avazı çıktığı kadar bağıran
Kalbi kırık bir adamım

Gecenin sessizliğinde kendini bulmaya çalışan
Sigara dumanı eşliğinde dans eden
Sürekli ağlayan
Kalbi kırık bir kadınım

Elinden oyuncağı alınan
Sokakları arkadaş edinen
Kimsenin istemediği
Kalbi kırık bir çocuğum

Aslında ben
Reenkarne bir hayatta
Farklı bedenlere yerleşen
Nerden gelip, nereye gittiği belli olmayan
Kalbi kırık, kimliksiz, avare bir ruhum


Tuna Başar

"


Şairin Toprağı - İlhan Berk

İşte beni en mutlu eden şeylerden biri: tesadüfen karşıma çıkan bir sahafta, benim için önemli olan bir yazarın artık piyasada olmayan bir kitabıyla karşılaşmak.
O kitabı satan insanların, kitabın değerini bilmeyerek, o değerli yazarın kitabını ucuz kitapların arasına koyup, kitabı bir an önce ellerinden çıkarma çabalarını görünce de üzülmüyor değilim. Edebiyat da diğer sanat dalları gibi, herkese değil de, sadece bu işe gönül vermiş insanlara ait olmalı. Sanata ulaşmanın bir emek sonucunda gerçekleşmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bir kitabı sadece bir kitap olarak değerlendiren, yazarına ve kitabın içeriğine değer vermeyen insanları görünce gerçekten çok üzülüyorum.
Bugün tam da bu şekilde bir kitapla karşılaştım: İlhan Berk’in Şairin Toprağı isimli kitabı. 1992 yılında Simavi Yayınları tarafından yayınlanmış. Beş bölümden oluşan kitapta İlhan Berk’in daha önce dergilerde yayınlanmış yazıları, röportajları ve defterlerinden bir bölüm yer alıyor. Yazmak Denen Cehennem başlıklı denemeyle açılan kitap “Şiir ve Gerçek”, “Yazmak Eylemi”, “Defterler”, “Üç Söyleşi” ve “Şairin Toprağı” şeklinde beş bölümden oluşuyor.
Uzun zamandır İlhan Berk’in şiirlerinden ve denemelerinden uzak kalmış biri olarak bu kitabı okuduktan sonra Şairin Toprağı’ndan nasıl bir hasat elde edeceğiz bakalım.

-          İlhan BerkŞairin Toprağı” Deneme Simavi Yayınları 1. Baskı 1992 152 syf

Tuna BAŞAR

01:13:00 , ,


planladıklarım

1. En kısa zamanda Yaşar Kemal’in “Binbir Çiçekli Bahçe” isimli deneme kitabını okumalıyım.
2.İsterdim-Türk Edebiyatı Üzerine Bir Ukde Denemesi” başlıklı yazımı yayınlama zamanı geldi.
3. Enis Batur’un tüm kitaplarını gözden geçirmeliyim ve Çizilemeyen Portreler’in ilk yazısını Enis Batur’a ayırmalıyım.
4. Toplu olarak Nedim Gürsel okuması yapmalıyım ve Okuma Defteri’me Nedim Gürsel romanları, öyküleri ve gezi yazıları üzerine notlar düşmeliyim.
5. Uzun zamandır planladığım, Sulh başlıklı şiirime göndermelerin de olduğu Harp şiirimi yazmalıyım ve son kısmını şu şekilde bitirmeliyim:
şimdi
savaşma zamanı
kavgalı olduğum dünyayla…

Tuna BAŞAR

01:16:00
14 Şubat 2011 Pazartesi - Mutki

Dünya Öykü Günü


• Günün tamamını öyküye ayırdım. Özellikle en beğendiğim öykü kitaplarından bir olan Sait Faik’in Son Kuşlar’ını okudum. Haritada Bir Nokta’ya yeniden uğramak öykünün tadını daha derinden hissettirdi bana. Son Kuşlar’ın yanında bazı kitaplardan da bölüm okumaları yaptım: Oğuz Atay Korkuyu Beklerken, Tomris Uyar Yürekte Bukağı ve Metal Yorgunluğu, Ferit Edgü Doğu Öyküleri ve Do Sesi, Tezer Özlü Eski Bahçe~Eski Sevgi, Sevim Burak Yanık Saraylar, Ayfer Tunç Taş-Kâğıt-Makas, Selim İleri Dostlukların Son Günü ve Cumartesi Yalnızlığı ve Yekta Kopan Aşk Mutfağında Yalnızlık Tarifleri.
Uzun zamandır kendimi öykünün kollarına bırakmıyordum. Öykünün verdiği tadı neredeyse unutmak üzereymişim. Son Kuşlar’ı okuduktan sonra adeta elimdeki öykü kitaplarına saldırdım.

• Kitaplığımdaki kitapların çoğunluğunu edebiyat kitapları oluşturur. Bu kitapların da çoğu deneme ve şiir kitaplarıdır. Her gün elimde mutlaka bir şiir, bir de deneme kitabı olur ve bir süreklilik içinde deneme ve şiir okumayı tercih ederim. Arada roman ve öyküye de ağırlık veririm ama kurmaca edebiyatı çok yoğun şekilde okumam. Ama bugün -uzun zaman sonra öyküye yeniden yoğunlaşınca- artık elimde sürekli bir öykü kitabının da olması gerektiğine karar verdim.

• Yinelemekte fayda var mı: Kandinsky’nin, Miro’nun, Ömer Uluç’un resimlerini hiçbir şeye değişmem.

• Bazen kendimi bir bukalemun gibi hissediyorum. Birilerini çok seviyorum. Derin bir aşk yaşıyorum o kişilere karşı ve her sevdiğim kişiye benzemeye başlıyorum. Tıpkı cildinin rengini değiştirip kendini güvende hissetmeye başlayan bukalemun gibi. Ama sevdiğim insanların hiçbiri bana benzemeye çalışmıyor. Onlar da benim onlara benzememi isteyip, beni buna zorluyorlar.

Yaşar Kemal söylemiş: “İki büyük şairi var Türkiye’nin; biri Nâzım Hikmet, diğeri Aşık Veysel’dir

• En kısa zamanda Yaşar Kemal’in Binbir Çiçekli Bahçe isimli kitabını okumalıyım.

• Bazı insanların her konuda her şeyin en iyisini bildiğini düşünmelerini ve insanlara her konuda telkinde bulunma ihtiyacı hissetmelerini anlamakta güçlük çekiyorum. Neden karşılarındaki insanın fikirlerini küçük görerek her şeyin doğrusunu biliyormuş gibi ahkâm kesmeye kalkar ki bazı insanlar? Niçin her fikre saygı duyup sadece kendilerine fikir danışıldığı zaman konuşmayı tercih etmezler ki?

Hulki Aktunç’tan mini bir alıntı:

Durup durup şarkılar mırıldanan bir kızın
Aklından geçivermem değilse nedir ki şiir

Rodin’in Öpüşme heykeli…

• Yıllar önce pembe bir kâğıdın üzerine O’nun telefon numarasını yazmışım. Bugün fark ettim ki o pembe kâğıdı uzun zamandır okuduğum kitaplara ayraç olarak kullanıyormuşum. Üzerinde sadece telefon numarası -isim bile yazmıyor- yazan pembe kâğıt… İşte o telefon numarası da uzun zamandır benim hayatımın ayracı… Hayat koşuşturmacasının, rutininin arasına çok kısacık da olsa o telefon numarasını yerleştiriyorum. Bir süreliğine hayatımı kapatıp masanın üzerine bırakıyorum ve o anı sadece O’na ayırıyorum. Hayatımı hiç farkına varmadığım bir şekilde O’na göre parçalara ayırıyorum ve kendimi O’nun sıcaklığına bırakmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

• İsterdim-Türk Edebiyatı Üzerine Bir Ukte Denemesi başlıklı yazımı yayınlama zamanı geldi.

• Enis Batur üzerine bir portre denemesi…

Ataol Behramoğlu’nun Yangın Yeri şiirinden:

Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek

Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak

Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek

Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak

Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek

Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek

Kucaklıyor beni Metin Altıok
“Aldırma” diyor gülerek

“Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak insan kalarak”

Zülfü Livaneli’nin sesinden Yangın Yeri

Tuna BAŞAR                                                                                                                          

20:11:00

Şiir ve Aşk

Şiir yazar gibi yaşamak gerek bir aşkı.
Aklına gelen birkaç dizenin yol göstericiliğinde hızlı bir karalama yazıp, sonra da o karalama üzerinde uzun süre çalışmak ve en iyiyi, gerçek anlamda şiiri elde etmek için çabalamak…
Eğer sonunda iyi bir şiir çıkarsa yayınlamak… Ama uzun zaman uğraşmana rağmen bir türlü şiire yön veremiyorsan da yırtıp atmak…

Tuna BAŞAR


Nisan 2009
2 Nisan/
müziğe dökülemeyen bir nota gibiydi aşk
yalnız, çaresiz, anlamsız

karanlık bestelerin hüznü gibiydi
umutsuz, derbeder, yenik

bir soluk gibiydi soğuk gecelerde
bulanık, yitik, sıcak

ölümü çağrıştıran bir kâbus gibiydi
imgesiz, siyah, korkak

5 Nisan/
Bir aşk bitmeden yeni bir aşka yelken açmaya niyetlendiğim zamanlarda, özneyle yüklem arasındaki uyumsuzluğu bir tek ben fark ediyorum.

6 Nisan/
kocaman gözleri var, upuzun kirpikleri

sessizbekleyişlerinfırtınalıgünlerindesoğukbiryağmurdamlasıeşliğindeağlayanıssızadamhâlâsüresidolmayanbekleyişiniavarebirruhateslimetmeyeçalışıyor

kocaman gözleri var, upuzun kirpikleri…

9 Nisan /
Bir harf bir insanın hayatında ne kadar etkilidir?

Çocukken “r” harfini söyleyemezdim. Bu nedenle “r” harfinin geçtiği kelimeleri kullanmamaya çaba sarf ederdim. Ama ne yazık ki o kadar çok içinde “r” harfi geçen kelime vardı ki istesem de bu eksikliğimi saklayamazdım. “r” harfinin içinde geçtiği kelimeler yüzünden arkadaşlarım benimle dalga geçerdi. Şiir okuduğum bir gün isminde “r” harfi geçen bir öğretmenim de bana gülmüştü. Bir çocuğun ruh dünyasında derin etki bırakan izler… Ama inat ettim. Tam 2 yıl boyunca bütün çabam “r” harfini söylemek içindi. Sonunda başardım da… Ve o günden beri özellikle içinde “r” harfi geçen kelimeleri üstüne basarak kullanırım. Sanki söyleyemediğim yıllara nispet eder gibi.
Ama bugün yeniden “r” harfinden vazgeçiyorum. Çocukken bana işaret olarak gösterilen eksiklik şimdi bir başka yansıma şeklinde tekrardan hayatımda derin izler bırakıyor. O zamanlar okuduğum şiirlerde “r” etkisi görülürdü, şimdi ise hem okuduğum hem de yazdığım şiirlerde “r” etkisi görülüyor. Şiirler yazıyorum, şiirler okuyorum ve yine herkes bana gülüyor. “r” harfini ısrarla söylediğim için bende bir eksiklik olduğunu düşünüyorlar. Ve ben şimdi “r” harfini bir daha söylememek için çabalıyorum. Biliyorum ki 2 yıllık çabanın sonunda bunu da başaracağım.

Bir harf bir insanın hayatında ne kadar etkilidir?

12 Nisan/
…her hatırlayış
      yeni bir başa sarış…

19 Nisan/
Hayatıma giren her insan için bir karalama defteri olmuşum. Gelmişler, yazıp-çizip en doğruyu elde edene kadar uğraşmışlar. Sonra da önlerine tertemiz bir kâğıt çekip bende yazdıklarını başkalarına temize çekmişler. Ellerindeki metni bir daha değiştirmeyecekleri bildikleri için de beni bir kenara atıp gitmişler.

İnsanların hayatında böyle olumlu etkilere sebep olduğum için sevinmem mi gerekiyor?

21 Nisan/
Bazı insanlar iki virgül arasına sıkışmış ara cümle olmanın ötesine geçemez.

25 Nisan/
Bir sürü karışık rüyayla boğuştum durdum gece boyunca. Rüyalarımda bile gözlerimi ondan alamıyorum. Sanırım onun kalbini kazanmak için bir şeyler yapmanın zamanı geldi. Hatta doğru zamanı kaçırmış bile olabilirim.
Ama o benim için hiçbir şey yapmıyor ki. Gözlerinin gözlerimi aradığını, ruhunun benim varlığımla neşelendiğini hissediyorum, ama daha bariz işaretlere ihtiyaç duyuyorum. Onun da beni istediğinden emin olmalıyım. Yoksa yaptığım her şey boşa gider.

26 Nisan/
Hiç gece yazılanla gündüz yazılan bir olur mu?

30 Nisan/
sessiz bir düşle ilk defa karşılaşan
kalbi kırık bir çocuk gibi
gözlerinden yükseliyor
kalbime akan inci tanesi

Tuna BAŞAR

/ nisanikibindokuz
izmir-afyonkarahisar /

Ayın Kitapları

- Oğuz Atay “Tutunamayanlar” Roman İletişim Yay.
- Enis Batur “Kurşunkalem Portreler” Deneme Remzi Kitabevi
- Sema Kaygusuz “Sandık Lekesi” Öykü Can Yay.
- Sema Kaygusuz “Yere Düşen Dualar” Roman Doğan Kitap.
- Enis Batur “Kandil” Şiir Altıkırkbeş Yay.
- küçük İskender “The God Jr” Şiir Sel Yay.
- Enis Batur “Kulak” Deneme Sel Yay.
- Bâki Asiltürk “YKY Şiir Yıllığı 2008” Antoloji YKY
- Şeref Bilsel-Cenk Gündoğdu “Şiir Defteri-Şiir ve Hayat 2009” Antoloji İkaros Yay.



projeler

Romanlaşmış Bir Kitaba Karakter Yaratmak

Bazen durup hayatın hızı içindeki insan manzaralarına bakarım. Her biri birbirinden çok farklı özellikteki insanlar, birbirlerine belli noktalarda temas edip hayatın hızına ayak uyduruyorlar. Durup bu durumu izleyince insanlara odaklanmamak, her birinin zihninden geçenleri düşünmemek ne mümkün. Her biri herhangi bir öyküde, romanda karakter olacak özelliklere sahip. Dünya klasiklerinin, çağdaş romanların içine yerleştirince hiç de sırıtmayacak tipler yakalamak insanı keyiflendiriyor. Bazılarını Tutunamayanlar’ın, bazılarını İnce Memed’in, bazılarını Ana’nın, bazılarını Suç ve Ceza’nın, bazılarını da Kara Kitap’ın içine yerleştirmek istiyorum. Bazılarını ise kendi karakterlerim haline getirmek… Birkaç kişinin özelliğini bir insanda toplamak veya bir insanın bedeniyle başka bir insanın kişiliğini sentezlemek…
Şu an gördüğüm elinde sarı şemsiyeyle yürüyen kır saçlı 60-65 yaşlarındaki adamla, yüzünde hafif hüzün olan, bir yandan da bir yere yetişmeye çalışıyormuş gibi bir telaşla şaşkın şaşkın yürüyen 25-30 yaşlarında bir kadının hayatına odaklanıp farklılıkları, sadece farklılıkları, hatta zıtlıkları bir araya getirip tek bir karakter yaratmayı düşünüyorum.
O yüzden belki de yeni bir proje peşinde koşuyorum. Henüz başlığı yok fakat alt başlığı belli: Romanlaşmış Bir Kitaba Karakter Yaratmak…

Tuna BAŞAR

Tuna BAŞAR

{picture#https://scontent-ams3-1.xx.fbcdn.net/hphotos-xfp1/v/t1.0-9/1185406_677123368993345_252884960_n.jpg?oh=9ad34d2cff4696ac91a0aa8f387e38cd&oe=575127C3} 1985 yılında doğdum. İzmir Karşıyakalı'yım. 2004 yılının son çeyreğiyle birlikte başladığım yazı serüvenime Gece Edebiyat adlı blog sayfamda devam ediyorum. Yazılarım ve şiirlerim Ada (Samsun),Aykırı Sanat, Berfin Bahar, BH Sanat, Çalı, Genç Hayat, İzmir İzmir, Kaçak Yayın, Kar, Koridor, Kum, Kuşak, Kül Öykü, Lacivert Sanat, Mor Taka, Onaltıkırkbeş, Sunak, Taflan, Varlık, Virgül gibi dergilerde yayınlandı. {facebook#https://www.facebook.com/tunabasar} {twitter#https://www.twitter.com/tunabasar35} {google#https://plus.google.com/+TunaBasar} {pinterest#https://www.pinterest.com/tunabasar35} {youtube#https://www.youtube.com/c/TunaBasar} {instagram#https://www.instagram.com/tunabasar35}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.