2014

2016 Yılında İzlemeyi Planladığım Filmler 2016 Yılında Okumayı Planladığım Kitaplar Adalet Ağaoğlu Adam Yayınları Aforizma Ahmet Altan Ahmet Say Akbank Caz Festivali Aklımda Kalanlar Alberto Giacometti Alejandro González Iñárritu Alexandre Cabanel Alıntı Alıntıladıklarım Alıştırmalar Altın Koza Film Festivali Anatole France Antoloji Ara Güler Arkas Sanat Merkezi Aspendos Opera ve Bale Festivali Ataol Behramoğlu Ayfer Tunç Aziz Nesin Bach Berlin Film Festivali Beyoğlu Sahaf Festivali Bilge Karasu Bilgi Yayınevi Birhan Keskin Boticelli Botticelli Caddebostan Kültür Merkezi Can Yayınları Candan Erçetin Cemal Süreya Claude Monet Çağan Irmak Çevrimdışı İstanbul Dağlarca Şiir Ödülü Değinmeler Deneme Dergi Devlet Tiyatroları Diego Velázquez Dinlediklerim Düşbükeyler Edebiyat Edgar Degas Edirne Kitap Fuarı Edward Munch Eleştiri Elias Canetti Emin Alper Enis Batur Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi Erzurum Eylül'e Mektuplar F. Scott Fitzgerald Fazıl Hüsnü Dağlarca Felsefe Ferit Edgü Film Filmekimi Fotoblog G. Cabrera Infante Galeri Gece Gece Edebiyat Gezi Giorgione Goethe Goya Gustav Klimt Gülten Akın Gündemdekiler Günler Günlük Günlükler Günün Şarkısı Haber Halikarnas Balıkçısı Hayat Notları Heykel Hilmi Yavuz Italo Calvino İçebakan İdil Biret İstanbul Bienali İstanbul Kitap Fuarı İstanbul Kukla Festivali İstanbul Modern İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali İş Bankası Kültür Yayınları İş Sanat İzlediklerim İzlek İzmir Avrupa Caz Festivali İzmir Sanat James Joyce Jan van Eyck Jean Auguste Dominique Ingres Johannes Vermeer John William Waterhouse Karalama Defteri Kırıntılar Kırmızı Kedi Yayınevi Kısa Metinler Kim Ki-duk Kitap Kitap Eleştirileri Kurşun Kalem Dergisi küçük İskender Kültür-Sanat Kürşat Başar Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi Listelediklerim Luc Besson Malraux Man Booker Ödülü Manet Marc Chagall Marguerite Duras Marlon James Matisse Mektup Melih Cevdet Anday Memet Fuat Metin Uca Metis Yayınları Mırıldandıklarım Michelangelo Milan Kundera Murathan Mungan Mühür Dergisi Müzik Nâzım Hikmet Nobel Edebiyat Ödülü Not Defteri Notos Nuri Bilge Ceylan Nuri İyem Oğuz Atay Okuduklarım Okuma Defteri Okuma Günlüğü Okuma Şenliği Onat Kutlar Opera Opus Amadeus Oda Müziği Festivali Orhan Pamuk Oscar Ödülleri Ödül Öğrendiklerim Ömer Kavur Önerdiklerim Öneri Öykü Özdemir Asaf Özlü Söz Paul Cézanne Paul Klee Penguen Kolu/Kanadı Pera Müzesi Picasso Plan Proje Quentin Tarantino Refik Durbaş Rembrandt Remzi Kitabevi Resim Resim Defteri Roman Rota Sabancı Müzesi Sait Faik Abasıyanık Salâh Birsel Sanat Sayıklamalar Seçtiklerim Sel Yayıncılık Selçuk Altun Selim İleri Sempozyum Seyir Defteri Sezen Aksu Sıla Sinema Söyleşi Sözcükler Sözünü Sakınmadan Stanley Kubrick Stefan Zweig Süreyya Operası Svetlana Aleksiyeviç Şiir Şiir Düşü Şiirler Tiyatro Tiziano Vecellio Tomris Uyar Ukde Van Gogh Varlık Dergisi Venedik Film Festivali Venüs Veysel Çolak Videolar Viktor Hugo William-Adolphe Bouguereau Yaşar Kemal Yavuz Turgul Yazar Yazı Masası Yazılar Yekta Kopan YKY Yön Yayınları Yusuf Atılgan Yücel Müştekin Zeki Demirkubuz

15:57:00 , ,

1 Kasım 2014
Cumartesi

Bir süredir istediğim okuma ve yazma ritminin çok uzağındaydım. Bugün bu ritmi istediğim düzeye getirmeyi başardım. Bunun sonucu olarak da yazmaya başladım.
Ayfer Tunç’un çok uzun zamandır tekrar okumak istediğim Aziz Bey Hadisesi adlı öykü kitabına başladım. Kitaba ismini veren uzun öyküyü de bir seferde okudum. Ayfer Tunç öyküleri beni her zaman derinden etkilemeyi başarmıştır. Bu kitabı bitirdikten sonra Ayfer Tunç öyküleri üzerine bir yazı da kaleme alacağım.
Uzun zamandır okumak istediğim bir diğer kitap da J. M. Coetzee’nin Utanç’ıydı. Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Coetzee aynı zamanda bu kitabıyla Man Booker Ödülünü de almış. Profesör David Lurie’nin öğrencisiyle yaşadığı aşkın sonucunda başına gelenleri odağına alan kitap bir yandan da Güney Afrika insanını ve yaşam biçimini de okur önüne getiriyor.
Olmazsa olmazım olan şiire de yeterince vakit ayırdım bugün. Özdemir Asaf’ın Yalnızlık Paylaşılmaz adlı kitabındaki etkileyici şiirler de bana eşlik ettiler gün boyu. Bu kitap uzunca bir süre önce Adam Yayınları tarafından basılmıştı. Şimdi YKY toplu şiirlerden ayrı olarak tekrar yayınlamış. Bu kitaptan sonra Özdemir Asaf’ın yine YKY tarafından basılan seçme şiirleri Dokuza Kadar On ve toplu şiirleri Çiçek Senfonisi’ni de okumayı planlıyorum.
Eylül’e Mektuplar projem için de bir mektup yazdım. Türk sinemasının 100. yılı ve Garip şairlerinin 100. yaşına değindim bu mektupta. Biraz düzeltip yakında yayınlayacağım.

1kasım’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

11:49:00 , ,

planladıklarım

1. Sabancı Müzesi’nde devam eden “Joan Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” adlı sergiye bir an önce gitmeliyim. Hem sergi üzerine hem de Joan Miró üzerine yazılar yazmalıyım.
2. Notos Öykü son sayısını Edgar Allan Poe’ya ayırmış. Bu vesileyle Poe’nun Bütün Hikayeleri’ni okumalıyım.
3. Son dönem Türk edebiyatında en önemli öykücüler üzerine bir araştırma yapmalıyım.
4. Çağan Irmak’ın son filmi Unutursam Fısılda’yı izleyip film üzerine Seyir Defteri’ne bir yazı yazmalıyım. Yeniden Çağan Irmak sineması üzerine yoğunlaşmalıyım.
5. Garip akımı şairlerinin 100. yaşı nedeniyle YKY tarafından yayınlanan Garip adlı kitabı okumalıyım. Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday şiirleri üzerine yazılar yazmalıyım.

Tuna BAŞAR

11:08:00 , ,

planladıklarım

1. Türk sineması üzerine detaylı bir yazı yazmalıyım. Başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere Metin Erksan, Yılmaz Güney, Şerif Gören, Erden Kıral, Nuri Bilge Ceylan gibi Türk sinemasına büyük katkı sağlayan yönetmenleri araştırmalıyım. Ve bu yönetmenlerin sinema anlayışları üzerine yazılar kaleme almalıyım.
2. Bir süredir Attilâ İlhan şiirlerinden uzak kaldım. Yeniden Attilâ İlhan şiirleri üzerine yoğunlaşmalıyım. Deneme ve romanlarının da üzerinde konaklayıp denemeci ve romancı Attilâ İlhan tahlilleri yapmalıyım.
3. Aksaklığa uğrayan Okuma Günlüğü projeme yeniden yeterli hızı vermeliyim.
4. Sezer Duru’nun hazırladığı Tezer Özlü’ye Armağanadlı kitap YKY tarafından yeniden basılmış. Uzun zamandır bu kitaba ulaşmak istiyordum. Yeniden basılması nedeniyle bu kitabı edinip okumalıyım ve Tezer Özlü edebiyatına dönmeliyim.
5. Bakış Açısı başlıklı projem için Penguen Kolu/Kanadı’na bir açıklama yazısı yazmalıyım. Ve bu proje için fotoğraf çekmeye başlamalıyım.

Tuna BAŞAR

11:57:00 , ,

22 Eylül 2014
Pazartesi

Bu yıl Türk sinemasının 100. yılı. Ben de bu vesileyle Türk sineması üzerine detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum. Fuat Uzkınay’ın Ayestefanos’ta Rus Abidesinin Yıkılışı adlı belgeseliyle başlayan Türk sinema tarihi bazı önemli dönüm noktalarından sonra belli bir seviyeye geldi. Uluslararası ilk ödülü kazanan Metin Erksan’ın Susuz Yaz’ı, Yılmaz Güney ve Şerif Gören’in Yol’u, Erden Kıral’ın Hakkâri’de Bir Mevsim’i ve Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak’ı bu önemli yol ayrımlarında ilk dikkati çeken filmler. Son 10 yıl içinde birçok uluslararası ödül kazanan Türk filmlerinin sonuncuları ise yine Nuri Bilge Ceylan imzalı Kış Uykusu ve Kaan Müjdeci’nin Sivas filmleri. Türk sinemasının önemli filmlerini ve yönetmenlerini belirleyip yazı planımı buna göre şekillendireceğim. Tabii bu konuda bana yol gösterici en önemli kaynak da Atilla Dorsay’ın 100 Yılın 100 Türk Filmi adlı kitabı olacak.
Türk sinemasına büyük yol kat ettiren yönetmenlerin başında bana göre Muhsin Ertuğrul geliyor. Emekleme dönemindeki Türk sinemasına büyük bir ivme kazandırmış, tiyatro için verdiği emeği sinema için de eksik etmemiştir. Muhsin Ertuğrul üzerine detaylı bir araştırma yapmalıyım. Adını saydığım yönetmenlerden Metin Erksan, Yılmaz Güney, Şerif Gören, Erden Kıralve Nuri Bilge Ceylan dışında Atıf Yılmaz, Ömer Lütfi Akad, Halit Refiğ, Ertem Eğilmez, Memduh Ün,  Yavuz Turgul, Ali Özgentürk, Ömer Kavur,  Zeki Demirkubuz, Yeşim Ustaoğlu, Reha Erdem, Derviş Zaim ve Çağan Irmakgibi yönetmenleri de anmadan olmaz.
Belirlediğim filmleri artarda izledikten sonra belki bir de Benim Türk Sinema’m gibi bir başlıkla daha öznel bir yazı da yazabilirim.

yirmi2eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

13:14:00

Özellikle şiir konusunda dünyada farklı farklı akımlar ve yayınlanan manifestolar nedeniyle değişik şiir anlayışları mevcuttur. Ülkemizde Halk Edebiyatı’yla başlayan şiir anlayışı Divan Şiiriyle saraya yönelmiştir, Fecr-i Ati dönemiyle saraydan uzaklaşan şiir anlayışı Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek gibi Divan Edebiyatı-Nesir-Şiir üçgeninde değişime uğramıştır. Başta Nâzım Hikmet’in Mayakovski etkisiyle getirdiği yenilikle ve toplumcu-gerçekçi bir anlayışla büyük bir değişim göstermiştir. O dönemde ortaya çıkan Garip Akımı da başka bir yol açmıştır Türk şiirinde. Özellikle Garip Akımına karşı gelen İkinci Yeni sayesinde de önceliği şiir olan bir şiir yazılmaya başlanmıştır. Tabii bunlar şiirimizdeki ana değişimlerdir. Arada ufak tefek farklılıklar getiren akımlar da olmuştur, fakat bunlar çok kalıcı etkiler oluşturmamışlardır.
Burada benim açımdan asıl önemli olan bu kadar farklılık yaşanan Türk şiirinde bir okur hem Divan şiirini hem Nâzım Hikmet’i, hem Garip şairlerini, hem de bu akıma karşı gelişen İkinci Yeni şiirini sevebilir mi? Hem toplumcu-gerçekçi şairleri keyifle okurken, hem de İlhan Berk’i, Cemal Süreya’yı, Turgut Uyar’ı, Ece Ayhan’ı beğenebilir mi?
Bana kalırsa elbette farklı anlayışlara sahip şairleri bir okur keyifle okuyabilir, o farklı anlayışlarda şiir yazan şairleri sevebilir.
Sonuçta şiir bir sanat dalıdır ve sanat hep geçmişini yıkarak gelişir. Sanat bir devrimdir ve hep yenilikler getirmek durumundadır. Bu da her üretilen sanat eseri öncekileri yıkmıştır anlamına gelir. Bazı insanların şairler konusunda söylediği gibi “ya onu seversin, ya da ötekini, yoksa çelişki olur!” anlayışı bana çok yanlış gelmektedir. Birbirinden çok farklı anlayışlara sahip şairlerden Nâzım Hikmet’i de, Necip Fazıl’ı da, Cemal Süreya’yı da, Attilâ İlhan’ı da, Hilmi Yavuz’u da, küçük İskender’i de aynı anda sevebilir bir okur ve bu çok da doğal bir durumdur. Hatta hatta böyle bir durum iyi şiir okuru olmanın da çok önemli bir göstergesidir.

Tuna BAŞAR

13:36:00 , ,

15 Eylül 2014
Pazartesi

Bir süredir okuma ve yazma ritmimde bozulma oldu. İstediğim düzeyde okuyamadığım gibi yeterli diyebileceğim bir yazma hızından da uzaklaştım. Bunda en büyük etken iş hayatımda yoğun bir döneme girmiş olmam. Aslında zihnimde bir sürü düşünce dönüp duruyor, fakat bunları kâğıda dökmekte zorlanıyorum. Özellikle okuma yan yolları açan kitaplar üzerine yazmayı planladığı bir deneme var. Bu deneme için birkaç farklı taslak oluşturdum zihnimde. Bu düşünce bana son zamanlarda okuduğum iki kitap nedeniyle geldi. Daha önce de adını andığım Yeraltına Mektuplar kitabındaki her bir mektup beni farklı yazarlara ve kitaplara taşıyor. Özellikle Anita Sezgener’in Vüs’at O. Bener’e yazdığı mektup nedeniyle Bay Muannit Sahtegi’nin Notları’nı yeniden elime alma ihtiyacı hissettim. küçük İskender’in Bir Delinin Ot Defteriadlı deneme kitabındaki bir yazı nedeniyle de Orhan Veli’nin şiirlerine yöneldim. Okuma yan yolları açan kitaplar çoğunlukla deneme kitapları oluyor benim için. Enis Batur bu konuda en çok okuma yan yolu açan yazarların başında geliyor. Kendisinin de bu konudaki okur profili için kullandığı “sokulgan okur” tabiri dikkatimi çekmişti. Son okuduğum kitaplardan biri olan Ferit Edgü’nün Tüm Ders Notları da birçok farklı yazara, şaire, düşünüre, ressama yönlendirmesi açısından oldukça önemli. Selçuk Altun’un hem Kitap İçin’lerini hem de romanlarını bu kategoride ilk sıraya almakta bir sakınca görmüyorum. Yönlendirmelerini takip eden okurların iyi bir okur mertebesine yükseleceğinden hiç şüphe yok. Aslında okuma yan yolları açan önemli bir etken de öneri listeleri bana kalırsa. İyi kitaplara ulaşmak için öneri listelerini de önemsiyorum.
Bu konu hakkında daha detaylı bir düşünme sürecinin ardından bir deneme yazacağım. Tabii bu arada okuma ve yazma ritmime tekrar kavuşmam gerekiyor.

on5eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

3 Eylül 2014 Çarşamba


Şiir Saati Dergisi, Gülümser Çankaya yönetiminde Antalya’dan yayınlanıyor. 3 aylık periyotlarla yayınlanan dergi her sayısında kapağına bir şairi ve o şairin genç şairler için kaleme aldığı bir mektubu taşıyor. Bu sayısının kapağında Genç Bir Şaire Mektup’la Orhan Alkaya yer alıyor. Derginin bu sayısının kapak konusu ise Güncel-Şairin Gündemi. Bu konu üzerine İsmail Mert Başat, Necmiye Alpay, Nilay Özer, Gonca Özmen, Asuman Susam, Gülce Başerve Betül Dünder düşüncelerini bizlerle paylaşıyor. Ayrıca dergide Ahmet Günbaş, Baki Ayhan T., Ömer Erdem, Tozan Alkan, Zeki Karaaslan, Gülümser Çankaya, Filiz Göğer ve Kristin Dimitrova da şiirleriyle yer alıyor. Şiir İçin Bir Sormaca için verilen cevaplar ve Veysel Çolak’ın değerlendirmesi de okunmaya değer. Özellikle takip ettiğim dergilerden biri olan Şiir Saati yine okunası bir içerikle karşımızda. Şairin Gündemi birçok şiir sever için de yol gösterici olacaktır.

Tuna BAŞAR

15:28:00 , ,

9 Eylül 2014
Salı

Bugün İzmir’in kurtuluşunun 92. yıldönümüydü. Uzun bir süredir İzmir’imden uzaktayım. Birkaç ayda bir 2-3 günlüğüne gidebildiğim İzmir’e yabancılaşmaya başladığımı hissediyorum. Ne İzmir’in kurtuluşunu İzmir’de kutlayabiliyorum yıllardır, ne de İzmir’in güzelliklerine tanık olabiliyorum. İzmir Enternasyonel Fuarı’na ve İzmir Kitap Fuarı’na da çok uzun zamandır katılamıyorum. Her gittiğimde şehirde ciddi değişiklikler olduğunu fark edebiliyorum sadece. Günün birinde İzmir’de yaşama hayali kurmaktan başka da bir şey gelmiyor şuan elimden.
Yakın zamanda başlamayı düşündüğüm “İzmir Üzerine Notlar” başlıklı projem dolayısıyla daha fazla İzmir’de zaman geçirmem gerekiyor. İzmir’in her yerini bir kez daha detaylı bir şekilde gezmem, fotoğraf çekmem, İzmir üzerine yazılan kitapları okumam, şehrin tarihine odaklanmam ve bunlar doğrultusunda notlar almam lazım.
Bir süre önce yazdığım İzmir’in Kültür Sanat İzleği başlıklı yazı tamamlanmak üzere, fakat bu yazıyı daha da genişleterek yeniden yazmayı planlıyorum. İzmir’de sanatın ulaştığı her noktayı yeniden görmeliyim. Sinemalara, tiyatrolara, sergi salonlarına, müzelere, konser alanlarına, sanat merkezlerine gitmeliyim. İzmir’deki tüm heykelleri fotoğraflamalıyım. İzmir’in sanat konusundaki eksiklerini de belirlemeliyim. İzmir’de sanata daha fazla önem verilmesi için projeler üretmeliyim.
Bundan sonraki süreçte İzmir’de daha fazla bulunmanın yollarını aramalıyım. Bu projeler için iyi bir altyapı oluşturmam gerekiyor.

9eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

13:10:00 , ,

8 Eylül 2014
Pazartesi

Bir sanat televizyonunun eksikliğini hissediyorum. Yüzlerce TV kanalının yer aldığı dijital platformlarda bile doyurucu bir sanat temalı kanal eksikliği göze batıyor. Elbette pek kimsenin bu eksikliği önemsediği yok. Çünkü halk sanata her zaman mesafeli duruyor. Ama belli bir ücret karşılığında yayın yapan Digitürk ve D-Smart gibi yayın platformlarının bu konuda bir kanal açmamış olmaları da biraz düşündürücü. Sinema üzerine onlarca kanal yayın yapıyor. Sanatsal sinema için de kanallar mevcut ama 7. Sanata bu kadar önem veren yayıncılar sanatın diğer dallarına duyarsız kalmayı tercih ediyorlar. Birkaç kanalın yayın akışına serpiştirdiği sanata yönelik yayınlar da bir açığı kapatmaktan uzaklar. Bu konuda biraz olsun İz TV biz sanatseverlere yönelik yayınlar da yapıyor ama bu bile yeterli değil benim için. Edebiyat başta olmak üzere resim, müzik, tiyatro, heykel, opera ve bale konusunda yeterli yayın bulamıyoruz. Aslında haftada 40 saatlik sanat yayını yapan bir televizyon kanalı tüm ihtiyacı giderecektir. Yazar, şair, ressam, müzisyen ve tiyatrocuların hayatına odaklanan yayınlar, klasik sinemanın başyapıtları, önemli tiyatro oyunları, opera ve baleler, kitap tanıtımları, söyleşiler, dünyanın önemli müzeleri hakkında bilgi verici yayınlar, güncel sanat olayları, şiir okumaları gibi içerikleri izleyiciye sunacak bir TV kanalı benim için bulunmaz bir nimet olurdu. Tabii sesimi duyacak ve bu konuda adım atacak bir kişi olur mu, bilemiyorum. Bana böyle bir yetki verseler ilk iş olarak Enis Batur’la bu konuda fikir alışverişinde bulunurdum. Onun da bu konuda ciddi düşünceleri olduğunu biliyorum. Bu konuya yakın olarak yazdığı “Faydasız Kilisenin Papazı: Televizyon” başlıklı yazısı hâlâ aklımda.

8eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

16:17:00 2

Enis Batur, her zaman dile getirdiğim gibi, benim en çok okuduğum yazarlardan biridir. Yazdıkları, düşündükleri, planladıkları ve yazma hızı bende büyük hayranlık uyandırır. Her zaman, sıkı bir okuru olarak, onun hızına yetişemediğim için dert yanarım ama daha da fazla yazmasını istemeden de duramam. O yazacak ki bizim ufkumuz daha da genişleyecek.
Ben daha Siyah Sert Berlin’i, Davalı’yı, Ziyaretler Kitabı’nı okuyamadan Bu Kalem Unkudî ve Dalgınlık Kursları çıkmış bile. Yakın zaman içinde de A Capella, Yanık Dîvan, Basit Bir Es, Oktay Rifat’a Doğru ve Çengelli İğneyle adlı kitapları yayınlanacakmış. Anlaşılan yoğun bir Enis Batur okuma dönemi daha bekliyor bizi.


• İş Bankası Kültür Yayınları da son zamanlarda sanat kitapları konusunda atağa geçti. Özellikle 500 Görsel Eşliğinde üstbaşlığı altında yayınladıkları Van Gogh, Leonardo da Vinci, Rembrandt, Michelangelo ve Cézannekitapları bir açığı kapatacaktır. Serinin devamının geleceğini de tahmin ediyorum. Bu tarz kitaplar her zaman ilgimi fazlasıyla çekmiştir. Ayrıca Beethoven kitabı da ilgimi çekmişti. Diğer müzisyenler için de bu tür kitaplar yayınlarlarsa çok iyi olacaktır.


• Bir süredir Digitürk üzerinden yayın yapan İz Tv’yi yakından takip etmeye başladım. Belgesel ve gezi kanalı olarak yayını sürdüren İz TV, sanat ve edebiyat üzerine yaptığı yayınlarla dikkatimi çekti. Özellikle II. Yeni üzerine yaptığı yayınlar ve şairlerin hayatına odaklanan programları bir açığı kapatmaya başladı. Yaptığı programlarla bambaşka diyarlara gidip hiç tanımadığımız insanların yaşamlarını yakından görebildiğimiz gibi bazen de İstanbul sokaklarında gezdiriyor bizi İz Tv. Bazen bir trenle Afrika içlerine girerken, bazen de Avrupa’nın önemli kentlerinde fotoğraf çekerken buluyoruz kendimizi. Yakın tarihimize odaklanıyor bazen, bazen de sinema üzerine yayınladığı belgesellerle ufkumuzu genişletiyor. Ayrıca program aralarında Resim Defteri programıyla birçok resmi de hatırlatıyor bizlere. Kanal kurucusu Coşkun Aral’ı canı gönülden kutlamamız gerekiyor.


• Geçenlerde günlükler üzerine biraz kafa yorunca büyük yazarların günlüklerini yeniden okuma isteğim arttı. Bu konu üzerine bir okuma listesi oluşturdum bile. Elimin altında sürekli bir günlük olacak şekilde okumaya başlayacağım. Okumayı planladığım günlükler şöyle:

-          Dostoyevski, Bir Yazarın Günlüğü I-II, YKY
-          Cesare Pavese, Yaşama Uğraşı, Can Yay.
-          Cemal Süreya, Günler, YKY
-          Tomris Uyar, Gündökümü I-II, YKY
-          Kafka, Günlükler, Cem Yay.
-          Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, YKY
-          Virginia Woolf, Bir Yazarın Günlüğü, İş Bankası Kültür Yay.
-          Sylvia Plath, Günlükler, Kırmızı Kedi Yay.
-          Memet Fuat, Ölünceye Kadar 1-2, Adam Yay.
-          Küçük İskender, Cangüncem, Gendaş Kültür

Tuna BAŞAR

11:27:00 , ,

7 Eylül 2014
Pazar

Son yıllarda kendimi en çok tiyatro konusunda eksik hissediyorum. Yaşadığım şehirlerde olabildiğince az tiyatro oyunu sahneleniyor. Büyükşehirlere de ya yolum düşmüyor, ya da yolum düştüğünde de tiyatro bileti bulamıyorum. En son ne zaman bir tiyatro oyunu seyrettiğimi bile nerdeyse hatırlamıyorum. Sanırım en son İzmir Devlet Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu Satıcının Ölümü adlı oyunu izlemiştim. Tahminen 2 yıl önceydi. Bunca zamandır bir tiyatro oyununa gidememiş olmak gerçekten büyük bir üzüntü kaynağı. Şimdi İstanbul’a yakın bir mesafede yaşamaya başlamışken bu eksikliğimi gidermem gerekiyor. En azından ayda bir oyun için İstanbul’un yolunu tutmalıyım. Sadece Devlet ve Şehir tiyatrolarının değil özel tiyatroların da oyunlarına gidebilirim.
Aslında benim gibi tiyatroya gitmek isteyip de bulunduğu şehirler nedeniyle gidemeyenler için bir alternatif yaratılabilir diye düşünüyorum. İnternet üzerinden canlı tiyatro oyunu izleyebiliriz. Sahneyi tam karşıdan gören bir yere bir kamera konsa, internet üzerinden bilet satılsa ve oyun başladığı anda canlı olarak izleyebilsek ne kadar da güzel olurdu. Tabii ki oyunlar tiyatro salonunda izlendiği müddetçe daha etkileyicidir, fakat her oyuna hem yer bulmak çok zor oluyor hem de dediğim gibi yaşanılan şehir buna izin vermiyor. Ama ben en azından bu sezon için en az 10 oyun izleme planı yapıyorum. Tüm şartlarımı zorlayacağım ve İstanbul’a sırf tiyatro için gideceğim.

7eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

15:42:00 , ,

planladıklarım

1. Not Defteri’mi bir süredir aksattım. Not Defteri üzerine yoğunlaşmalıyım ve haftada en az bir Not Defteri yayınlamalıyım.
2. Sıla’nın Yeni Ay albümü üzerine yazmaya başladığım yazıyı tamamlayıp Mırıldandıklarım’a konuk etmeliyim.
3.İstanbul Üzerine Notlar -1-“ tamamlandı. İzlek’te yayınlamalıyım.
4. Ferit Edgü’nün Tüm Ders Notları için Okuma Defteri’ne, küçük İskender’in Elli Belirsiz kitabı için de Kitap Eleştirileri’ne bir yazı yazmalıyım.
5. İş Bankası Kültür Yayınları’nın 500 Görsel Eşliğinde dizisinde yayınlanan Van Gogh, Leonardo da Vinci, Cezanne, Rembrandt kitaplarını almalıyım.

Tuna BAŞAR

13:21:00 , ,

6 Eylül 2014
Cumartesi

Uzun zamandır öykü üzerine yoğunlaşmayı düşünüyordum, fakat bir türlü yeterli vakti bulup da öykü yazmaya koyulamıyordum. Aslında aklımda birkaç farklı öykü düşüncesi var. Bir de bir roman projem için zihnimde plan yapıyorum. Bu roman biraz da öyküden beslenecek bir şekilde yazma sürecine girecektir. Çünkü birkaç farklı karakterin öykülerini yazıp bunları bir olay çerçevesinde bir araya getirerek yazacağım romanımı. Olayı odağa alıp her bir kişinin öyküsünü kâğıda dökeceğim. Tabii bunu planlamak kolay da yazmaya başlamak olabildiğince cesaret istiyor. Gerçi yazmaya başlayınca kendi yatağında akacaktır bu proje. Ferit Edgü’nün bir sözü son günlerde zihnimde yankılanıyor: “Roman da öykü de 400 m koşusu gibidir, fakat roman 400 m engelli.” Roman yazmak birçok engeli de beraberinde getirecektir. Öncelikle yeterince zaman ayırmak gerekiyor romana. Her yazılan cümle üzerinde detaylı düşünmek ve tüm yazdıklarını bir bütün haline getirebilmek… İyi bir üslup yakalamak, aynı yazma ritmi içinde kurguyu okura iyi bir şekilde aktarabilmek gerekiyor. Roman yazmak sanıldığı kadar kolay bir iş değil bence. Bir kere yeni bir şeyler söylemek lazım. Farklı bir atmosferin içine sokmak lazım okuru. Bir okuma lezzeti sunabilmek gerekiyor. Aslında bu proje kendimi sınamak için büyük bir şans benim için. Sonuçta ortaya bir roman çıkmasa da yaratacağım karakterler benim bundan sonraki yazma serüvenimde büyük bir yol gösterici olacaklar bana. Her bir karakter üzerinden bir öykü ortaya çıkacak. Bir de uzun bir süre önce planladığım “İnsan Manzaraları” projemi besleyecek bu roman projesi. Buradan çıkan karakterler en kötü ihtimalle İnsan Manzaraları’nda kendine bir yer bulacaktır. Bir an önce bu proje için çalışmaya başlamalıyım.

6eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

1 Eylül 2014 Pazartesi


Dergi okumak benim için en az kitap okumak kadar önemli. Okuma alışkanlığı kazanmamda dergilerin büyük bir payı var. İlk defa kitap-lık sayesinde edebiyat dergileriyle tanışmıştım. Sonrasında, şimdi yayınlanmayan, E, Adam Öykü ve Adam Sanat dergileriyle dergi takip etme alışkanlığım oluşmuştu. Varlıkdergisinin de bende büyük bir etkisi vardır. Bugüne kadar onlarca dergiyi arşivlemiş durumdayım. Yayın hayatına devam eden dergiler içinde Varlık, kitap-lık, Yasakmeyve, Sözcükler, Notos, Mühür, Kurşun Kalem, Sincan İstasyonu, Şiiri Özlüyorum, Hürriyet Gösteri, Milliyet Sanat, Altyazı gibi dergileri düzenli olarak okuyorum.
Bu dergiler içinden Notos’un yeri diğerlerine göre daha farklı. Semih Gümüş yönetimindeki dergi sadece bir öykü dergisi olmanın ötesine geçmiş durumda. Edebiyatın birçok farklı dalına uzanan yazıları ve söyleşileriyle iyi bir edebiyat ortamı sunuyor okurlarına. Her yıl yaptığı büyük soruşturmaları da yakından takip ediyorum. Son sayısında Julio Cortázar’ı kapağına ve gündemine taşımış dergi. Ben de bir süredir Mırıldandığım Öyküler’i okumayı planlıyordum. Bu dosya konusu tam zamanında karşıma çıktı. Detaylı bir şekilde dergiyi okuduktan sonra Julia Cortázar okumalarında bana iyi bir yol gösterici olacaktır. Benim bu dergide en çok sevdiğim bölümlerden biri bir yazarın en çok etkilendiği yazarı anlattığı bölüm. Diğeri ise bir yazarın seçtiği kitaplar. Dergiyi elime alır almaz ilk olarak bu iki bölümü okurum. Notos üzerine, yakında başlamayı planladığım, Dergiler projem için de detaylı bir yazı yazacağım.

Tuna BAŞAR 

21:39:00
Suya Seng - Enis Batur

Bugüne kadar 120’den fazla kitabın kapağında ismi yazan, aynı anda 35 kitap projesini bir arada sürdürebilen, Ahmet Oktay’a göre “24 saat edebiyat düşünen”, Cemal Süreya’ya göre “tam bir edebiyat adamı” olan Türk edebiyatının en üretken yazarlarının en başında gelen Enis Batur’un içbükeyler dizisinin beşinci kitabı Suya Seng.
Bir “edebiyat insanının” düşüncelerini, hayallerini, projelerini, okurların merak ettiği sorulara verdiği cevapları, bazı kişilerin polemik yaratmak için ortaya sürdüğü fikirlere gösterdiği tepkileri bir sohbet havasında okuyucuya sunan kitap aynı zamanda Enis Batur’un hayatında radikal değişimlere de sebep olan 2002-2007 yılları arasını kapsıyor.
YKY’de yöneticiyken yazdığı içbükeylerin YKY sonrası yeni projeler karşısında yön değiştirmesini, kimi zaman günlük tarzına yakın metinlere, kimi zaman da Bu Kalem serisindeki derkenarlara yakın metinlere dönüşümünü de gözler önüne seriyor.
Benim gibi Enis Batur’la tanışıp, uzun uzun sohbet etmek isteyen okurlar için belli bir süre bu isteği baskılayacak şekilde içten yazılmış, merak edilen sorulara açıklıkla cevap verilmiş ve Enis Batur’u yazan konumundan anlatan konumuna getirmiş bir kitap Suya Seng.
201 metinden oluşan kitap kimi zaman Enis Batur’un şiir hakkındaki düşüncelerine, kimi zaman da edebiyat dünyasında gördüğü eksikliklere götürüyor bizi. Bazen kendi projelerinden bahsederken, bazen de başkalarının yapması için projeler üretiyor. Walter Benjamin’le olan yakınlığından, Bilge Karasu’yla dostluklarına, Tahsin Yücel’in romanlarının öyküleri kadar başarılı olmadığından, en beğendiği yeni kuşak öykücülerin Ayfer Tunç’la Sadık Yalsızuçanlarolduğuna, Geceyarısı Kitaplarından Ferit Edgü’nün Ada Yayınları’nda çıkardığı butik kitaplara, Paris’in kültür hayatından, mimarinin kültür üzerindeki etkisine kadar kimi zaman en kişisel fikirlerini, kimi zaman da bir edebiyatçı olarak düşüncelerini kaleme alıp okuru farklı düşünce limanlarına götürüyor.
Öncelikle Enis Batur’un sıkı okurlarına hitap eden bir kitap olsa da Suya Seng, daha önce hiç Enis Batur kitabı okumamış bir kişi de bu kitapta çok şey bulacaktır.

Tuna BAŞAR

30 Ağustos 2014 Cumartesi


Bilindiği gibi Kafka, bütün eserlerinin yakılmasını vasiyet etmiştir, fakat arkadaşı Max Brod bu vasiyete uymayarak Kafka’nın eserlerini yayınlamıştır. Bu sayede biz de çok büyük bir yazarın eserlerini okuma fırsatına sahip olmuşuz. Burada vasiyete uymanın daha doğru olacağını düşünenler de çıkacaktır. Fakat Kafka’nın eserlerini okudukça büyük bir yazarın eserlerinin kendisine rağmen çoğaltılmasının ne kadar önemli bir olay olduğu görülmektedir. Yaklaşık bir asır önce yazılan eserlerde geçen olayların günümüzde tekrar edildiğini görmek bunun sebebini biraz olsun izah edebilir. Bu hem büyük bir yazarın öngörüsüdür, hem de çevreyi gözlem gücüdür. Bizim de bu eserleri okumaya hakkımız vardır. Buradan şu sonuç ortaya çıkıyor bana göre: bir eser yazılmaya başlandığı anda topluma hediye edilmiş oluyor. Yazıldığı andan itibaren yazarın olmaktan çıkıyor. Yayınlanmasa bile yazılmış olması buna yetiyor. O nedenle de, her ne kadar Kafka eserlerinin yakılmasını istemiş olsa da, ben bir okur olarak bu vasiyete uymayan Max Brod’dan yana tavır alıyorum ve iyi ki diyorum, iyi ki Kafka’nın eserlerini yakmamış.
Biraz uzunca bir giriş olsa da ilerleyen günlerde Dava üzerine daha detaylı yazılar yazmayı planladığım için öncelikle bu konudaki fikrimi belirtmek istedim.
Ahmet Cemal’in önsözde vurguladığı “korku” hissiyle Dava’yı okumaya devam edebiliriz.

Tuna BAŞAR

15:43:00 , ,

5 Eylül 2014
Cuma

Günlükler konusunda bazı eleştiriler geliyor. Özellikle de yazan kişinin hayatını ortaya döktüğüne yönelik gelen eleştirilere anlam veremiyorum. Bir sürü büyük yazarın günlükleri yayınlanmıştır. Dostoyevski’den Kafka’ya, Virginia Woolf’tan Sylvia Plath’a, Salâh Birsel’den Tomris Uyar’a, Cemal Süreya’dan Enis Batur’a, Andre Gide’dan Cesare Pavese’ye, Nurullah Ataç’tan Oğuz Atay’a kadar birçok büyük yazarın günlükleri kitap halinde basılmıştır. Günlüğün de bir edebi tür olduğunu unutmamız gerekiyor bence. Elbette bir yazarın günlüğü sadece kişisel yaşamından oluşmayacaktır. Yazdığı kitaplar, zihninden geçen düşünceler, başka yazarlar/şairler hakkındaki fikirleri, diğer sanat dallarıyla olan ilişkileri üzerinden de şekillenecektir. Bu nedenle her biri birer deneme özelliği de taşıyan günlükler okur üzerinde büyük etki bırakacaktır. Üstelik sadece yazarın kişisel yaşamını ortaya döken günlükler de bence büyük önem taşımaktadır. Bir yazarın sadece yazdıkları değil yaşadıkları da okurlarını ilgilendirir diye düşünüyorum.
Ben ilk defa günlük türüyle Süreyya Berfe sayesinde tanıştım. Yanlış hatırlamıyorsam 2005 yılında kitap-lıkdergisinde İskele Akşamlığı başlığıyla günlüklerini yayınlıyordu. Daha sonra Varlık’ta Gültekin Emre’nin Şiir Günlüğü ilgimi çekmişti. Hâlâ da Şiir Günlüğü’nü büyük bir keyifle okurum. Naim Dilmener’in Müzikal Günce’si de her ay takip ettiğim günlüklerden biridir.
Ama beni günlük türüne en çok çeken başta Enis Batur, Cemal Süreya ve Salâh Birsel’in günlükleri olmuştur. Bu saydığım yazarların günlüklerini okuduktan sonra ben de yazdığım günlükler içinden seçtiklerimi yayınlamaya başladım. Yayınladığım günlüklerin çoğu da kültür-sanat üzerine, özellikle de edebiyat üzerine düşüncelerimden oluşmaktadır.
Günlük türünü yakından takip eden okurların yayınlanan günlüklere yaklaşımı daha olumlu olacağını düşünüyorum.

5eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

15:22:00 , ,

3 Eylül 2014
Çarşamba

Son zamanlarda yeterince şiir üzerine yoğunlaşamadığımın farkındayım. Eskiden her gün elime kalemi alıp şiir alıştırmaları yapardım. O alıştırmalardan bir sürü yayınlanacak şiir çıkmıştı. Fakat bir süredir bu şekilde şiire odaklanamıyorum. Sadece şiir yazamamak değil aynı zamanda şiir üzerine düşünemiyor olmaktan dolayı da mutsuz hissediyorum kendimi. Şiir Düşü’ne de yeterince eğilemediğimi görüyorum. Bir ara şiir üzerine notlar almıştım. Bunları yayınlanacak düzeye getirmiştim ama bu notları unutmuş olduğumu fark ettim bu gece. O notları da bulup daha fazla şiire ağırlık vermeliyim.
Eski alıştırmalarım üzerinden bu işe girişebilirim diye düşünüyorum. Hatta onların içinde yayınlanacak düzeyde şiirler de mevcut. Bu sayede şiir yeniden hayatımda istediğim konuma gelecektir.
Bir de Şiir Günlükleri projeme artık başlamalıyım. Bu sayede daha fazla beni tetikleyici etken oluşacaktır. Her gün şiir üzerine günlük yazma düşüncesi beni şiir okumaya ve bu sayede de şiir yazmaya daha fazla itecektir. Şiir üzerine yazılan kitaplar ve yıllıklar da bu konuda bana fazlasıyla yardımcı olacaktır. Hem şiir kitaplarını, hem şiir üzerine yazılan kitapları, hem de yıllıkları bir araya getirip kendime bir şiir kitaplığı da kurmalıyım. Sonra da şiire daha fazla zaman ayırmalıyım.

3eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

28 Ağustos 2014 Perşembe


Nobel Edebiyat Ödülü sahibi büyük yazar Gabriel García Márquez’i yakın zaman önce kaybettik. Ben de bu dönemde bir Márquez kitabı okumak istiyordum, fakat bir türlü fırsat bulamamıştım. Hazır yeni bir proje kapımı çalmışken Márquez’in öykülerini okumaya karar verdim. Mavi Köpeğin Gözleri, Márquez’in ilk öykülerinden oluşuyor. Kitabın ilk öyküsü olan “Üçüncü Teslimiyet” 1947 yılında yazılmış. Yani yazar bu öyküyü yazdığında henüz 19 yaşındaymış. Bu durum da Mavi Köpeğin Gözleri’ni daha da önemli bir hale getiriyor. Büyülü gerçekçilik akımının en önemli temsilcisi olan, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan, özellikle Yüzyıllık Yalnızlık kitabıyla tüm dünyayı etkileyen bir yazarın ilk yazdığı eserleri bir arada görme fırsatı veriyor bize bu kitap. Bu sayede de büyük bir yazarlığa giden sürecin ilk adımlarını daha yakından inceleme şansına sahip oluyoruz.


küçük İskender, benim en beğendiğim şairlerden biridir. Gerek şiirlerinde kullandığı dil, gerek seçtiği kelimeler, gerekse de okurda bıraktığı derin etki beni küçük İskender şiirlerine çeken etkenlerdir. Bir de 5 yıl boyunca aldığı tıp eğitiminin şiirlerinde hâlâ kendini gösteriyor olması, bir hekim olarak, hoşuma gidiyor.
Şairin 50. yaşı için özel basım bir şiir kitabı Elli Belirsiz. Tekrar basımı yapılmayacak bu kitapta küçük İskender’in seçtiği 50 şiiri yer almakta. Bugüne kadar şiirlerini takip edenlere tanıdık gelecektir bu şiirler. Ama hem tasarımı, hem içindeki şiirlerin yanında yer alan fotoğraflar ve belgeler, hem de özel basım olması nedeniyle ilgi çekici bir kitap gibi görünüyor Elli Belirsiz. Okudukça düşüncelerimi yazacağım. Ama kitabın üçüncü şiiri olan de gülüm’ü özellikle okumanızı tavsiye ederim. Benim en beğendiğim küçük İskender şiirlerinden biridir de gülüm.

Tuna BAŞAR


19 Nisan 2014 Cumartesi
Edirne

Sevgili Eylül,

Son günlerde iyi bir okuma hızı yakaladım. Sana daha önce bahsettiğim mutlaka okunması gereken kitaplar listemde yer alan kitapları bir bir okuyorum. Hem dünya edebiyatının önemli örneklerini hem de Türk edebiyatının önemli yazarlarının kitaplarını harmanladığım bu okuma listesi nedeniyle Kafka’dan Pavese’ye, Yaşar Kemal’den Ferit Edgü’ye, Albert Camus’dan Stefan Zweig’a, Behçet Necatigil’den Cemal Süreya’ya uzanan farklı yazarların kitaplarıyla zamanımı dolu dolu geçiriyorum.
Liste senin de bildiğin gibi epey kabarık. Her geçen gün de bu listeye yeni kitaplar eklenmeye devam ediyor. Senin de her zaman vurguladığın gibi önemli olan çok kitap okumak değil, verimli bir okuma alışkanlığına kavuşmak. Bazen bir kitapla onlarca gün de geçirilecektir. Bazı kitaplarsa birkaç saat içinde okunacaktır. Her kitabın kendince bir okuma hızı yarattığının farkındayım. Özellikle deneme kitaplarıyla daha fazla zaman geçiriyorum ben. Enis Batur başta olmak üzere gözde denemecilerimin kitaplarını defalarca dönüp dönüp okurum, bilirsin.
Şiir konusunda uzunca bir süredir üzerinde yoğunlaşmayı düşündüğüm Behçet Necatigil’e vakit ayırıyorum son günlerde. Cemal Süreya’nın şiirleri de her zaman bana ilham vermeye devam ediyor. Yakında Nâzım Hikmet, İlhan Berk, Turgut Uyarve Edip Cansever’e yoğunlaşmayı planlıyorum.
Biliyorum, kendi kendine bana kızıyorsundur şimdi. “O kadar yazar, şair adı saydın ama kadın yazarlardan hiç bahsetmedin!” dediğini duyar gibiyim. Ayfer Tunç ve Tezer Özlü var bu yıl okuduğum yazarlar arasında. Tezer Özlü’nün en sevdiği yazarlar olan Kafka, Pavese ve Svevo okumalarına da başladım. Yakında Virginia Woolf, Sylvia Plath, Dorris Lessing ve Toni Morrison okumaları da bekliyor beni. Türk yazarlardan da Sevim Burak, Sevgi Soysal, Nilgün Marmara, Gülten Akın, Tezer Özlü ve Ayfer Tunç kitapları da sıradalar. Okudukça düşüncelerimi sana yazacağım.
Sadece kadın edebiyatçılara değil erkek yazarların kadınlar üzerine yazdığı edebi eserlere de çok önem verirdin. Uzun zamandır okuyamadığım için kendimi kötü hissettiğim Kadından Kentler de kitaplığımda beni bekliyor. Murathan Mungan’ı sen de çok severdim. Hâlâ Murathan Mungan okuyor musun? 189 Sayfa bende derin etkiler bıraktı. Bu tarz kısa metinlerden oluşan kitapları hep sevmişimdir. 227 Sayfada yeniden okuyacaklarım arasında.
Ama son zamanlarda bir eksikliğim de kadın ressamlar konusunda diye düşünmeye başladım. Dünya resminden çok fazla kadın ressam tanımadığımı üzülerek fark etmiş durumdayım. Frida Kahlo en tanınmışlarından biri. Türk resminde de Aliye Berger, Eren Eyüboğlu, Fatma Tülin… Birkaç tane sadece. Bu konuda yardımına ihtiyaç duyuyorum.
En kısa zamanda görüşmek dileğiyle sevgili Eylül.

Tuna BAŞAR

26 Ağustos 2014 Salı


Uzun zaman olmuş mektup okumayalı. Ve tabii ki yazmayalı… Eylül’e Mektuplarprojem dolayısıyla yazdığım bir-iki mektubun üzerinden bile epeyce zaman geçmiş. Tekrardan mektup yazmaya, mektuplar okumaya başlamalıyım, diye düşünürken kitaplarımın arasındaki Yeraltına Mektuplar adlı kitapla karşılaştım. Bir süre önce edindiğim bu kitabı neredeyse unutmuşum. Murat Yalçın’ın hazırladığı “59 Yazardan Hayatta Olmayan Yazarlara” alt başlığını taşıyan bu kitabı okumak için en iyi zamanın bu olduğunu düşünerek kitaba başladım. Bu kitap Eylül’e Mektuplar projeme de büyük katkı yapacaktır.
Mektup deyince aklıma hemen Enis Batur ve doğal olarak Gönderen adlı kitabı geliyor. Murat Yalçın da önsözde bu kitabı anmadan edemiyor. En kısa zamanda Gönderen’i de tekrardan okumalıyım.
Bu tarz mektup kitaplarının en büyük katkısı yeni yeni şeyler öğretmesidir. Mesela kitabın ilk mektubu Adil İzci tarafından Sabahattin Kudret Aksal’a yazılmış. Sabahattin Kudret Aksal ismini duyduğum fakat hiç okumadığım bir yazardı. Bu mektup sayesinde okumam gerektiğini düşünmeye başladım. Özellikle Adil İzci’nin andığı Meydan adlı öyküsünü bir an önce okumalıyım.

Tuna BAŞAR

16:47:00 , ,

2 Eylül 2014
Salı

Uzun zamandır hayalini kurduğum Düşsel Müze’m için mutlaka bilinmesi gereken resimleri belirlemeye çalışıyorum. En sevdiğim ressamları belirlemekle başladım işe. Kim peki bu ressamlar: Leonardo da Vinci, Pablo Picasso, Vasily Kandisky, Paul Klee, Salvador Dali, Monet, Gustav Klimt, Válezquez, Miro, Van Gogh, Boticelli, Chagall, Delaunay, Füssli, Matisse, Manet, Henri de Toulouse-Lautrec, Goya, Van Eyck, Munch, Rembrandt, Edgar Degas, John William Waterhouse, Vermeer, Paul Cézanne, Delacroix gibi yabancı ressamlarla Cihat Burak, Burhan Uygur, Ömer Uluç, Abidin Dino, Fatma Tülin, Mübin Orhan, Adnan Varınca, Devrim Erbil, Nurullah Berk, İbrahim Çallı, Nuri İyem, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi Türk ressamlardan oluşuyor bu liste. Şimdi bir çırpıda aklıma gelenleri sıraladım. Listeyi daha da genişleteceğim. Zaten bu ressamların en beğendiğim resimlerini Resim Defteri’nde de yayınlıyordum. Daha kapsamlı bir resim seçkisi oluşturacağım ve bu resimleri müzelerde görmek için çabalayacağım. Ama Ferit Edgü’den ödünç aldığım Düşsel Müze fikri için de en beğendiğim resimlerin reprodüksiyonlarını yaptıracağım ve bu Düşsel Müze’min duvarlarına asacağım. Aynı zamanda da bu belirlediğim resimler üzerine resim yazılarına başlayacağım. Resim yazıları projesi de bir süredir gündemimde fakat Mutlaka Bilinmesi Gereken Resimler listemi henüz oluşturamadığım için bu projeyi hayata geçiremedim. Resim üzerine daha fazla yoğunlaşmam gerektiğinin farkındayım. Bakalım önümüzdeki süreç bu konuda beni memnun edebilecek mi?

2eylül’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

Tuna BAŞAR

{picture#https://scontent-ams3-1.xx.fbcdn.net/hphotos-xfp1/v/t1.0-9/1185406_677123368993345_252884960_n.jpg?oh=9ad34d2cff4696ac91a0aa8f387e38cd&oe=575127C3} 1985 yılında doğdum. İzmir Karşıyakalı'yım. 2004 yılının son çeyreğiyle birlikte başladığım yazı serüvenime Gece Edebiyat adlı blog sayfamda devam ediyorum. Yazılarım ve şiirlerim Ada (Samsun),Aykırı Sanat, Berfin Bahar, BH Sanat, Çalı, Genç Hayat, İzmir İzmir, Kaçak Yayın, Kar, Koridor, Kum, Kuşak, Kül Öykü, Lacivert Sanat, Mor Taka, Onaltıkırkbeş, Sunak, Taflan, Varlık, Virgül gibi dergilerde yayınlandı. {facebook#https://www.facebook.com/tunabasar} {twitter#https://www.twitter.com/tunabasar35} {google#https://plus.google.com/+TunaBasar} {pinterest#https://www.pinterest.com/tunabasar35} {youtube#https://www.youtube.com/c/TunaBasar} {instagram#https://www.instagram.com/tunabasar35}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.