Eskiden Sosyalist olanların,
bir zamanlar Cumhuriyet gazetesinde yazanların
şu an kendini sol görüşlü olarak tarif edenlerin
Zaman, Star gibi gazetelerde yazmalarını anlamakta zorlanıyorum.
Bu kişiler karakter değişimi yaşamış olabilirler mi?
**
Hukuğun en temel kuralı:
Suçluluğu ispat edilene kadar her insan suçsuzdur.
Yani bir insan suçsuzluğunu ispat etmek zorunda değildir.
Bir insanın ancak suçlu olduğu ispat edilebilir
ve eğer suçlu olduğu ispatlanamıyorsa o insan suçsuz kabul edilir.
Peki, niçin bir hukuk devleti olan Türkiye’de
suçlu olduğu ispat edilmemiş insanlar cezaevinde günlerini geçirmek zorunda bırakılıyor? Niçin en temel hukuk kuralı ihlal ediliyor?
**
Yılmaz Özdil’in yazılarını bu nedenle çok seviyorum:
az kelimeyle çok şey anlatmayı çok iyi biliyor.
Bazılarının tüm sayfa tutan makalelerinden geriye hiçbir şey kalmazken
Yılmaz Özdil’in en kısa köşe yazısından bile çok şey kalıyor.
Yılmaz Özdil’in eski yazılarına göz atarken
Türkiye’nin içinde bulunduğu kargaşayı anlatırken kullandığı şu cümle
ne kadar da manidar:
“Atatürk bu ülkenin çimentosudur, bir arada tutandır, çatıyı taşıyandır,
onun için kolonlara vuruyorlar” derken, bunu kastediyorduk aslında…
Çıkarırsan Atatürk’ü, geriye bu kalır…”
**
Ne zaman yanlışın ve doğrunun objektif bir şekilde farkında olan yöneticilere kavuşacağız? Kendilerini ve kendileri gibi düşünenleri savunmak için
yanlışı savunan yöneticilerden ne zaman kurtulacağız?
Ne zaman yöneticileri adil olan bir ülke olacağız?
**
Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde ne kadar zayıf olduğunu
ve gerçekten güçlü bir ülke olamadığımızı görünce
derin bir üzüntü yaşıyorum.
Aslında dünyanın önde gelen ülkeleri için
sömürü ülkesi olmaktan başka bir işe de yaramıyoruz.
Güçlü ülkeler için geniş bir Pazar olmaktan başka
bir şey ifade etmiyoruz.
Onların isteklerini itirazsız kabul ediyoruz,
fakat kendi isteklerimizi dile bile getiremiyoruz.
**
Bu ülkenin yöneticilerini gördükçe içim sızlıyor.
Baş başa verip ülkenin çok daha iyi bir noktaya hızla ilerlemesini
sağlamak zorunda olan siyasetçiler
sürekli olarak ayrı düşünceleri dillendiriyor.
Birbirlerinin ne düşündüğünü bile önemsemeden sürekli kendi fikirlerinin
en doğru olduğunu söylüyorlar.
Farklı düşüncelere tahammülleri olmadığı gibi
bir de farklı bir ses çıkınca çocukların sokak atışmaları gibi
“sen falancanın avukatı mısın(!)”
gibi saçma sözleri de söylemekten çekinmiyorlar.
Biz de bu siyasetçilerle ülkenin ileriye gideceğini düşünüyoruz.
Ne kadar aptalız!
**
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam
danışmanlarımdan birinin büyük bir sanat adamı olmasını isterdim.
En yakınımdaki insanın sanatı çok iyi bilen biri olması
beni daha da güçlü yapardı.
Bu konuda en iyi danışman Zülfü Livaneli olurdu.
Teklifimi götürür, kabul etmesi için her yolu denerdim.
Eğer bir gün iktidar olursam da
bu ülkenin Kültür Bakanının sanatçı olmasını sağlardım.
**
ABD’nin Nevada Üniversitesinde görevli
sosyolog Prof. Mariah Evans başkanlığında
20 yılda 27 ülkeden 70 bin aile ile görüşülerek yapılan araştırmaya göre
kütüphaneli evlerde doğan çocuklar
hayata bir adım önde başlıyormuş.
**
Neden insanlar sırf hırsları uğruna mantıklı hareket etmediklerini fark edip
bir an önce kendilerine çeki düzen vermeye çalışmazlar ki?
Niçin birçok kişi sürekli kendi düşüncesinin en doğru düşünce olduğunu düşünüp
başkalarını dinlemekten bile uzak olur ki?
**
Ne zaman eleştiriye açık bir hükümete sahip olacağız?
Mesela, ne zaman bir başbakan belli periyotlarla
önemli TV kanallarına çıkıp her türlü soruyu açık yüreklilikle cevaplayacak?
İnsanların aklında hiçbir kuşkunun kalmamasını önemseyen
bir başbakana ne zaman kavuşacağız?
**
Atatürk’e dil uzatmaya çalışan bazı kendini bilmezlerin ağzında
bir “CHP zihniyeti” lafıdır gidiyor.
Ne zaman Atatürk’ü eleştirmeye niyetlenseler
hemen CHP zihniyeti şunu yaptı, CHP zihniyeti bunu yaptı
gibi saçma sapan laflar ediyorlar.
Ya da İsmet İnönü üzerinden Atatürk’e dil uzatmaya yelteniyorlar.
En son biri “Bu CHP zihniyeti değil mi ‘Tanrı Uludur’ diye ezan okutan” demiş.
Ezanı Türkçe okutan Atatürk’tü.
Niye Atatürk yaptı değil de CHP zihniyeti yaptı deniyor biliyor musunuz
çünkü direkt Atatürk’e yönelik eleştiride bulunurlarsa
toplumdan çok ciddi bir tepki alacaklarını biliyorlar.
O nedenle de Atatürk’ü dil uzatırken CHP zihniyeti sözüyle saldırıyorlar.
Yani her CHP zihniyeti sözü Atatürk’ü hedef alıyor.
Bunların sorunu ne CHP’yle ne Kılıçdaroğlu’yla ne de muhalefetle,
bunların tek sorunu Atatürk’le.
**
Ne zaman “ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton” sözünü duysam
kendime şu soruyu sorarım:
Türkiye’de ne zaman bir iktidar,
muhalefetten bazı kişileri bakanlığa getirip,
biz iktidar ve muhalefet olarak
uyumlu bir şekilde ülkeyi ileriye götürmek için çalışacağız izlenimi yaratacak?
Tamam,
Obama gibi muhalefetteki birini Dışişleri Bakanlığı gibi önemli bir bakanlığa
getirmesinler ama en azından
Sağlık, Milli Eğitim, Kültür ve Turizm bakanlarından biri veya birkaçı
muhalefetten biri olamaz mı?
Olsa kötü mü olur?
**
Ne zaman TRT’de bir programa takılsam
ve program yapımcılarının ve sunucularının iktidar yandaşı olduğunu sezinlesem
benim de vergilerim sayesinde ayakta duran TRT’ye kızarım
ve şu soru gelir aklıma:
Madem halkın vergileri sayesinde gelir elde ediyorsun,
o zaman niçin halkın oy oranına göre %47’lik kontenjanını iktidar yandaşlarına ayırıp,
%53’ünü de muhalefet yandaşlarına ayırmıyorsun?
CHP’lisi de olsun, MHP’lisi de, BDP’lisi de…
**
Hilmi Yavuz’a küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var.
Geçmiş Yaz Defterli adlı kitabının 3. Baskısının 81. sayfasının son bölümünde
faşizmi şu şekilde ifade ediyor:
“…Gerçek Faşizm bu!
İnsanı yapabileceğini düşündüğü, ‘yapabilirim!’ dediği, ama yapmadığı ya da yapamadığı
bir edimden sorumlu tutmak!
Hukuk’la (yasa’yla) ideolojinin örtüşmemesidir Faşizm.”
Belki bu sözleri şu an yazdığı gazetede yineler de
iktidar gücünü kullananların,
bazı kişileri yapmadıkları, yapamadıkları şeylerden dolayı suçlu ilan etmesine
bir tepki göstermiş olur.
Biz de Hilmi Yavuz gibi büyük bir şairin
güç odaklarının yanında yer almayarak
bir şair duyarlılığını devam ettirdiğini görmüş oluruz böylece.
**
Bazı güç sahipleri artık Türk insanını
Beyaz Türk, elitist, sahildekiler şeklinde sözler söyleyerek
küçümseyici, aşağılayıcı bir tavrın içine girdi.
Eğitimli insanları, kendi özgürlüğüne düşkün olanları,
düşünenleri ve eleştirenleri istemedikleri yetmiyormuş gibi
herkesi kendi düşüncesine çekmeye çalışan bu insanlar,
ülkenin gidişatından kazanç elde ediyorlar
ve ne gariptir ki bu tür küçümseyici, aşağılayıcı tavır sergileyenler
günden güne zenginleşiyorlar.
**
İnsanların adalete tam olarak güvendiği,
şüphe duymadığı bir Türkiye’ye ne zaman kavuşacağız?
**
Herhangi bir eleştiri karşısında
“Sen kim oluyorsun? Kendi işine bak!”
tarzı tepkilerin gösterildiği yerde demokrasiden bahsedilemez.
Farklı görüşlerin yüksek sesle dile getirilmesini isteyenlerin
çoğunlukta olduğu yerdir demokrasiler.
Tuna BAŞAR