Ağustos 2014

2016 Yılında İzlemeyi Planladığım Filmler 2016 Yılında Okumayı Planladığım Kitaplar Adalet Ağaoğlu Adam Yayınları Aforizma Ahmet Altan Ahmet Say Akbank Caz Festivali Aklımda Kalanlar Alberto Giacometti Alejandro González Iñárritu Alexandre Cabanel Alıntı Alıntıladıklarım Alıştırmalar Altın Koza Film Festivali Anatole France Antoloji Ara Güler Arkas Sanat Merkezi Aspendos Opera ve Bale Festivali Ataol Behramoğlu Ayfer Tunç Aziz Nesin Bach Berlin Film Festivali Beyoğlu Sahaf Festivali Bilge Karasu Bilgi Yayınevi Birhan Keskin Boticelli Botticelli Caddebostan Kültür Merkezi Can Yayınları Candan Erçetin Cemal Süreya Claude Monet Çağan Irmak Çevrimdışı İstanbul Dağlarca Şiir Ödülü Değinmeler Deneme Dergi Devlet Tiyatroları Diego Velázquez Dinlediklerim Düşbükeyler Edebiyat Edgar Degas Edirne Kitap Fuarı Edward Munch Eleştiri Elias Canetti Emin Alper Enis Batur Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi Erzurum Eylül'e Mektuplar F. Scott Fitzgerald Fazıl Hüsnü Dağlarca Felsefe Ferit Edgü Film Filmekimi Fotoblog G. Cabrera Infante Galeri Gece Gece Edebiyat Gezi Giorgione Goethe Goya Gustav Klimt Gülten Akın Gündemdekiler Günler Günlük Günlükler Günün Şarkısı Haber Halikarnas Balıkçısı Hayat Notları Heykel Hilmi Yavuz Italo Calvino İçebakan İdil Biret İstanbul Bienali İstanbul Kitap Fuarı İstanbul Kukla Festivali İstanbul Modern İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali İş Bankası Kültür Yayınları İş Sanat İzlediklerim İzlek İzmir Avrupa Caz Festivali İzmir Sanat James Joyce Jan van Eyck Jean Auguste Dominique Ingres Johannes Vermeer John William Waterhouse Karalama Defteri Kırıntılar Kırmızı Kedi Yayınevi Kısa Metinler Kim Ki-duk Kitap Kitap Eleştirileri Kurşun Kalem Dergisi küçük İskender Kültür-Sanat Kürşat Başar Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi Listelediklerim Luc Besson Malraux Man Booker Ödülü Manet Marc Chagall Marguerite Duras Marlon James Matisse Mektup Melih Cevdet Anday Memet Fuat Metin Uca Metis Yayınları Mırıldandıklarım Michelangelo Milan Kundera Murathan Mungan Mühür Dergisi Müzik Nâzım Hikmet Nobel Edebiyat Ödülü Not Defteri Notos Nuri Bilge Ceylan Nuri İyem Oğuz Atay Okuduklarım Okuma Defteri Okuma Günlüğü Okuma Şenliği Onat Kutlar Opera Opus Amadeus Oda Müziği Festivali Orhan Pamuk Oscar Ödülleri Ödül Öğrendiklerim Ömer Kavur Önerdiklerim Öneri Öykü Özdemir Asaf Özlü Söz Paul Cézanne Paul Klee Penguen Kolu/Kanadı Pera Müzesi Picasso Plan Proje Quentin Tarantino Refik Durbaş Rembrandt Remzi Kitabevi Resim Resim Defteri Roman Rota Sabancı Müzesi Sait Faik Abasıyanık Salâh Birsel Sanat Sayıklamalar Seçtiklerim Sel Yayıncılık Selçuk Altun Selim İleri Sempozyum Seyir Defteri Sezen Aksu Sıla Sinema Söyleşi Sözcükler Sözünü Sakınmadan Stanley Kubrick Stefan Zweig Süreyya Operası Svetlana Aleksiyeviç Şiir Şiir Düşü Şiirler Tiyatro Tiziano Vecellio Tomris Uyar Ukde Van Gogh Varlık Dergisi Venedik Film Festivali Venüs Veysel Çolak Videolar Viktor Hugo William-Adolphe Bouguereau Yaşar Kemal Yavuz Turgul Yazar Yazı Masası Yazılar Yekta Kopan YKY Yön Yayınları Yusuf Atılgan Yücel Müştekin Zeki Demirkubuz

15:21:00 , ,

28 Ağustos 2014
Perşembe

Bazı yazarların kitaplarını büyük bir merakla beklerim. Her çıkan kitabını zaman kaybetmeden alırım ve okunacaklar listemde ilk sıralara koyarım. Bunlardan biri de küçük İskender’dir.
Bugün küçük İskender’in Cin Kontrol Noktası adlı deneme kitabının yayınevine teslim edildiğini öğrendim ve büyük bir heyecan sardı içimi. İskender’in denemeleri de şiirleri kadar ilgimi çekiyor. Özellikle Lucifer’in Bisikleti, Medusa’nın Makası ve Galileo’nun Pergeliadlı kitapları bende güzel bir okuma lezzeti bırakmıştı. Hatta Lucifer’in Bisikleti üzerine yazdığım Tanrıyla Şeytan Arasındaki Denge Üzerinde Çıkılan Yolculuk başlıklı eleştiri yazısı epey ilgi toplamıştı. Yine Galileo’nun Pergeli de Okuma Defteri’ne konuk olmuştu. küçük İskender’in son deneme kitabı olan Bir Delinin Ot Defteri’ni henüz okuyamadım. Cin Kontrol Noktası çıkmadan bu kitabı da okumalıyım.
İlk olarak Eflatun Sufleler sayesinde tanışmıştım küçük İskender’in denemeleriyle ve bu kitap hâlâ başucu kitaplarımdan biridir. Her şiir severe öncelikle bu kitabı tavsiye ediyorum.
Küçük İskender denemelerinde beni en çok çeken şeylerin başında kullanılan dil geliyor. Ayrıca her denemede yer alan aforizmasal cümleler de iyi bir şairin kaleminden çıkan her cümlenin gücünü derinden hissettiriyor. Ve tabii ki denemelerinde değindiği birçok ilgi çekici konu da okuma lezzetini arttırıyor. Son günlerde Elli Belirsiz’in etkisi altındaydım. Şimdi Cin Kontrol Noktası’nı beklerken araya Bir Delinin Ot Defteri’ni de sıkıştırmam gerektiğini fark ediyorum.

yirmi8ağustos’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

09:51:00
Son günlerde daha düzenli bir okuma ve yazma disiplini içine girdim. Bu nedenle de yazı masamın üzerinde bekleyen projeleri kâğıda dökmenin hem beni hem de yazma isteğimi olumlu etkileyeceğini düşünüyorum.
Uzun zamandır üzerinde yoğunlaştığım iki farklı yazı konusu var. Aslında bu iki konu birbirini tamamlıyor. Bunlar iyi bir kitaplık nasıl olmalıdır ve iyi bir okur nasıl olmalıdır soruları üzerinden şekillenecek yazılar. Bu yazılar sayesinde hem iyi bir okur profili çizmeye çalışacağım, hem bu iyi okurun kitaplığında bulunması gereken kitaplara değineceğim, hem de kendi okuma seviyemi ve kitaplığımı gözden geçirme fırsatı bulacağım. Bir süredir üzerinde çalıştığım bu iki konuda epey yol kat ettim. Yakın zamanda yayınlanacak düzeye gelecektir bu yazılar.
Nar Tanesi: Aşk ve Dostluk Birlikteliği Üzerine Marazi Bir Deneme başlığını uygun gördüğüm bir denememi de yeniden yazı masama aldım.
Daha önce yazdığım fakat henüz yayınlamadığım İsterdim-Türk Edebiyatı Üzerine Bir Ukde Karalaması ve Her Gün başlıklı yazılarım da en kısa zamanda yayınlanmayı bekliyor.
Şiir konusunda son zamanlarda bir kıpırdanma hissediyorum. Henüz birçoğu alıştırma düzeyinde olsa da yakın bir zaman içinde şiirsel bütünlüğe ulaşacak olanlar kendini fark ettiriyor. Şiirsel bütünlüğe erişemeyecek düzeyde olanlarsa Alıştırmalar’daki yerini alacaktır. Yıllar önce yazdığım fakat yayınlayamadığım birkaç şiirsel karalamayı da yeniden gündemime aldım. Yitik Aşklar Köşesi, Gitme ve Neden başlığını verdiğim bu şiirsel karalamalar ve henüz uygun başlığı bulamadığım bir şiirsel karalama da en kısa zamanda yayınlanacaktır.
Günlükler’i çok fazla aksatmış olduğumu üzülerek fark ediyorum her seferinde. Ama son günlerde Gece tam da istediğim gibi bir hızla yol alıyor. Günler için de bir birikim oluşmuş zaman içinde. Günlükler her zaman olduğu gibi günlerin getirdiklerine göre yön bulacaktır.
Hayat Notları için istediğim düzeyde bir birikimim yok şuanda. Ama yazma disiplinimi bu şekilde tutabilirsem iyi aforizmalar da ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.
İzlek için Bitlis üzerine yazdığım yazıyı ve İstanbul Üzerine Notlar ile İzmir Üzerine Notlar yazı dizilerini yakında yayınlayacağım. Daha önce Karalama Defteri’nde konuk ettiğim Erzurumbaşlıklı yazıyı da İzlek’te yayınlamayı düşünüyorum. Son günlerde Edirne üzerine de bir yazıya başladım. Gerek tarihi yapısı, gerekse de insan profiliyle daha önce yaşadığım birçok şehirden farklılıklar taşıyan Edirne üzerine güzel bir yazı ortaya çıkacaktır. Bu yazıyı fotoğraflarla da süslemeyi düşünüyorum. Bir de hayatıma etki eden birçok şehir hakkında her bir şehre göndermeler içeren bir yazı planım var. Henüz yazmaya başlamamış olsam da zihnimde şekillenmeye başladı bu yazı da.
Okumak aynı zamanda kitaplar üzerine yeni yazıları da beraberinde getiriyor. Son zamanlarda okuduğum Enis Batur’un Kitap Evi adlı kitabı için Kitap Eleştirileri’ne bir yazı yazmaya başladım bile. küçük İskender’in Elli Belirsiz kitabı için de bir eleştiri yazısı yazacağım. Okuma Günlüğüprojemi henüz hayata geçirememiş olsam da bu proje doğrultusunda Ferit Edgü’nün Tüm Ders Notları, Gabriel Garcia Marquez’in Mavi Köpeğin Gözleri, Franz Kafka’nın Dava, küçük İskender’in Elli Belirsiz ve Murat Yalçın’ın hazırladığı Yeraltına Mektuplar adlı kitaplar üzerine notlar almaya başladım. Okuma Günlüğü’nde bu notları yayınlayacağım. Okuma Günlüğü projesi sayesinde gerek Kitap Eleştirileri, gerekse de Okuma Defteri’ne yazılar yazmam daha da kolaylaşacak.
Sinemadan biraz uzak kaldım. Bu beni yeterince üzüyor. Günden güne izlenmesi gereken filmler artıyor. Daha Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmini izleyemedim. Son günlerde de Ingmar Bergman’ın Persona filmini izlemem gerektiğini düşünmeye başladım. Bu iki filmi izler izlemez Seyir Defteri’ne yazacağım.
En iyi yaptığım işlerin başında plan yapmak geliyor sanırım. Sürekli yapmam gerekenler konusunda kendi Rota’mı çiziyorum. Bunları da yayınlıyorum. Penguen Kolu/Kanadı için de birkaç proje belirdi. Onları da yazacağım en kısa zamanda. Eski projelere de başlayamamış olmaktan dolayı kendimi çok kötü hissediyorum. Çağrışımlar için bir yazı yazdım. Ama Ukde, Dergiler, Çizilemeyen Portreler, Şiir Günlükleri, Dikkatimi Çekenlerve Bakış Açısı başlıklı projelerim için henüz bir ilerleme mevcut değil. Umarım bu projeler de en kısa zamanda kendi yataklarında hızla akmaya başlarlar.
Eylül’e Mektuplar için daha önce yazdığım birkaç tane mektubu yakında yayınlayacağım. Yeni mektupları da yazmaya başlayacağım.
Defterlerde bayağı bir not birikmiş. Bu notları bir süzgeçten geçirip Not Defteri, Değinmeler, Kısa Metinler için uygun olanları seçeceğim. Deftere yazmanın en büyük dezavantajı yazdıklarını bilgisayara aktarmak olmalı. En az 10 defter yıllar içinde yazılarla, alıştırmalarla, karalamalarla dolmuş durumda ve bunların içinden yazılanları seçip de yayınlanacak duruma getirmek beni çok zorluyor. Eğer bu vakit darlığında eski defterlere göz atmam mümkün olursa oradan bir sürü yayınlanacak ürün çıkacaktır ve bu defterler de en çok Not Defteri projemi mutlu edecektir.
Müzik de sinema gibi bir süredir boynu bükük kaldı. Ne istediğim şekilde müzik dinleyebiliyorum ne de dinlemem gereken klasik müzik albümleri hakkında listeler yapabiliyorum. Müzik dinleyemediğim gibi müzik üzerine yeterli yazılı kaynağa da bir süredir ulaşamadığım için müzik üzerine notlar da alamıyorum. Bir ara Andante ve Opus dergilerini yakından takip etme fırsatım vardı. Bu dergiler sayesinde hangi albümü almalıyım, hangi büyük sanatçıyı ne şekilde dinlemeliyim, müzisyenler hakkında nasıl bilgelere sahip olmalıyım gibi kafamı kurcalayan sorulara yanıtlar bulabiliyordum. Bir süredir bu iki dergiyi takip edemez oldum. Ahmet Say’ın Müzik Ansiklopedisi adlı kitabını da piyasada bulamadım. Şu an elimde sadece Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken 1001 Klasik Müzik adlı kitap var. Bu kitabın yol göstericiliğinde yeniden müziğe yoğunlaşmalıyım. Müzik üzerine aldığım notları da Mırıldandıklarım’da yayınlamalıyım.
Yayınladığım yazıları yeniden gözden geçirip Düşbükeylerbaşlığı altında yayınlıyordum. Bu sayede eski yazdıklarımda yer alan hataları tespit edip daha sade bir şekilde yazmaya çalışıyordum. Yeniden Düşbükeyler’i yazmam gerekiyor. Bu sayede hem kendi yazma sürecimi gözden geçirmiş olacağım hem de zamanın bende ne gibi bir bakış açısı kayması yarattığını belirleyeceğim.
Yazı masamı yeniden düzenleyip yaptıklarımı ve yapmayı planladıklarımı belirledikten sonra şimdi bunları hayata geçirmeye geldi sıra.

Tuna BAŞAR

11:25:00 , ,

27 Ağustos 2014
Çarşamba

Okumadan geçen bir gün daha geride kaldı. Oysa iyi bir okuma ritüeli tutturmak üzereydim. Ferit Edgü’nün Tüm Ders Notları, Marquez’in Mavi Köpeğin Gözleri, Kafka’nın Dava’sı, küçük İskender’in Elli Belirsiz’i ve Murat Yalçın’ın hazırladığı Yeraltına Mektuplar bir arada gayet güzel bir şekilde okunuyordu. Bir yandan da Okuma Günlüğü için notlar alıyordum. Fakat bu gece Arsenal-Beşiktaş maçı nedeniyle okuma arası vermek zorunda kaldım. İstediğimiz sonucu alamadığımız gibi okuyamadığım için de kendimi kötü hissediyorum. Yarın yeniden okumaya yoğunlaşmalıyım.
Bu arada bir süredir planladığım Dergiler projeme de başlamalıyım. Birçok derginin yeni sayısı Eylül ayında çıkacağı için bu proje büyük ihtimalle Eylül’le birlikte başlayacaktır. Bugünlerde Notos’un son sayısı (Ağustos-Eylül 2014 Sayı:47) üzerine bir yazı yazmakla ilgilensem gayet iyi olacak. Eylül ayı yaklaşırken Eylül’e Mektuplar projeme de hız vermeliyim. Bir yandan Yeraltına Mektuplar’ı okurken en kısa zamanda da yeniden Enis Batur’un Gönderenkitabını okumaya başlamalıyım. Bu iki kitap Eylül’e Mektuplar projeme büyük katkı sağlayacaktır. Bu iki kitabın yanında birkaç farklı mektup kitabı daha belirleyip, bu projeye yön vermek için, başvuru kitaplarım içine dâhil etmeliyim.
Leylâ Erbil’in Mektup Aşkları kitabını da bir türlü okuyamadım. Okumak isteyip de okuyamadıklarım o kadar çok ki. Bu kitaba da artık başlamam gerekiyor. Okumak isteyip de okuyamadıklarımı da listelemeliyim ve iyi bir okuma listesi yaparak bir an önce okuyamadıklarımı okumalıyım.
Okuma planları ve projeler kendi yollarını bularak akmaya çalışırken okumanın getirdiği yeni düşünceler ekseninde daha da hızlanmam gerektiğinin farkındayım.

yirmi7ağustos’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

16:36:00

Niçin Yazıyorum?

Niçin yazıyorum, sorusu her yazan kişi gibi benim de kafamı uzunca bir süredir kurcalıyor. Her seferinde kendimce bu soruya cevaplar bulsam da bir türlü bulduğum cevaplar beni tatmin etmiyor. Şimdi bu sorunun cevabını bir de yazarak bulmaya çalışacağım.
Öncelikle keyif aldığım için yazdığımı belirtmeliyim. Ve okumaktan keyif aldığım şeyleri yazdığımı da söylemeliyim.
Nedir benim okumaktan keyif aldığım şeyler peki? Özellikle kısa ve özlü yazıları okumayı çok severim. Aforizmaları, değinmeleri, alıntıları, kıssaları ve içinde birden fazla sanat veya sanatçıya göndermeler bulunan yazıları okumaktan keyif alırım. Tabii ki şiir ve şiir üzerine yazılar. Elbette keyif aldığım türde her şeyi yazmam mümkün değil. Ama özellikle okuyucunun zihninde yeni düşünceler uyandıran ve okuyucuda bir farkındalık yaratan yazılar benim için çok önemlidir. Okuyucuya yeni okuma yolları açan ve bambaşka sanat eserlerine yönlendiren yazılar da vazgeçilmezimdir. Benim yazmamdaki en önemli amaç eğer bir kişi bile yazdıklarımı okursa o kişinin zihninde biraz da olsa bir kırıntı bırakmaktır. Nedir bu kırıntı? Yeni bir yazar adıyla karşılaşmasını sağlamaktır. İyi bir filme yönlendirmektir. Kaliteli bir kitabın sayfalarına eriştirmektir. Ya da edebiyata, sanata yeni bir şeyler katan bir sanatçıyla tanıştırmaktır. Bunun için de bir yazıyla karşılaşan okurun merak etmesini sağlamak gerekir. Bir film afişi, bir kitap kapağı, bir dize, bir alıntı ya da bir öneri bunun için yeterli olacaktır.
Ben uzun yazıları okumaktan sıkılırım çoğu zaman. Tabii ki önem verdiğim yazarların uzun yazılarını okurum, fakat internette karşıma çıkan ve adını ilk defa duyduğum bir yazarın yazdığı uzun yazıyı okumakta zorlanırım. Ben de kendimi bu durumda gördüğüm için yazdıklarımla karşılaşan bir kişiyi sıkmamak için genelde yazılarımı kısa tutmaya çalışırım. Hayat Notları, Not Defteri, Günlükler, Gece, Değinmeler bu düşüncenin eseri olarak ortaya çıkmışlardır. Bir de kitaplar üzerine yazılan yazıları daima okumayı tercih etmişimdir. İyi bir okur kitap yazılarını önemser diye düşünürüm. O nedenle de Kitap Eleştirileri, Okuma Defteri ve yakında başlayacağım Okuma Günlüğü bu düşünce doğrultusunda kendi yolunu bulmuştur. Kişilerin zihninde bir farkındalık yaratma düşüncesi sonucunda da Okuduklarım, İzlediklerim, Resim Defteri ve Dinlediklerim ortaya çıkmıştır. Kendimce şiirsel karalamalar olarak nitelediğim ve Alıştırmalar olarak da yayınladığım şiirsel metinler de şiire olan bağlılığımdandır. Planlar yapmayı ve bu planların da okuyan kişiye yeni yollar açmasını istediğim için de Rota ve Penguen Kolu/Kanadı’nı yayınlıyorum.
Tabii ki en başta da dediğim gibi yazmaktan keyif aldığım şeyleri yazıyorum. Sonuçta burası benim dünyam. Bu işten bir kazanç elde edip kendimi yazar/şair olarak lanse etmediğime göre istediğimi yazma hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Okumaktan keyif alan olursa okur, beğenmeyen olursa da bir daha yazdıklarımı okumaz diye düşünüyorum.
Ve tabii ki yazmak benim için hayata tutunmanın önemli bir göstergesidir. Ama yazmaktan daha önemli bir hayata tutunma yolu sorarsanız hiç düşünmeden okumak derim. Yazdıklarım da bir okuma sevdalısının notları olarak değerlendirilebilir.

Tuna BAŞAR

10:16:00 , ,

26 Ağustos 2014
Salı

Zaman hızla akıp giderken insanın içinde birçok ukde kalıyor. Yapmak isteyip de yapamadıklarımız da bizlerin hayata bakışını belirleyen faktörlerin başında geliyor. Enis Batur’un da dediği gibi bir yazar sadece yazdıklarıyla değil yazmak isteyip de yazamadıklarıyla da değerlendirilmelidir.
Uzunca bir süredir içimde kalan ukdeler nedeniyle huzursuzluk yaşıyorum. Bu nedenle de bir süre önce yeni bir proje geliştirmiştim ve Ukde başlığıyla bu projemi hayata geçirmeyi planlamıştım, fakat henüz bu projeyi hayata geçiremedim. Şimdi yeniden bu proje üzerinde yoğunlaşmam gerektiğini fark ediyorum. 
Neleri yazmayı planlıyorum bu projede? Öncelikle yazmak isteyip de yazamadıklarımı kâğıda dökeceğim. Penguen Kolu/Kanadı olarak planladığım ama ilerleme gösteremediğim projeler de yer alacak burada. Okuyamadığım kitaplar, izleyemediğim filmler, göremediğim şehirler, dinleyemediğim albümler, üzerinde yoğunlaşma fırsatı bulamadığım resimler… Kısaca geriye dönüp baktığımda niçin yapamadığım dediğim her şey…
Her zaman ukdelerim olacaktır, ama mutlaka yapmalıydım dediklerim nelerdi? Nelerin üzerinde daha fazla durmalıydım? Bunları yapabilseydim hayatımda neler değişebilirdi? Bu proje sayesinde birçok soruya da yanıt arayacağım. Bakalım bu proje şimdi istediğim şekilde ilerleyebilecek mi?

yirmi6ağustos’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

11:42:00 , ,

25 Ağustos 2014
Pazartesi

Uzun zaman sonra yeniden tatmin edici bir okuma günü geçirdim. Her zaman olduğu gibi birkaç farklı kitabı aynı anda okumaya koyuldum. Her yıl mutlaka bir kere okuduğum Ferit Edgü’nün Tüm Ders Notları, uzunca bir süredir okumak istediğim Marquez’in Mavi Köpeğin Gözleri adlı öyküleri, Murat Yalçın’ın hazırladığı Yeraltına Mektuplar-59 Yazardan Hayatta Olmayan Yazarlara adlı mektup kitabı, küçük İskender’in 50. yaşı için özel olarak basılan Elli Belirsiz adlı şiir kitabı… Bir de henüz başlayamadığım Kafka’nın Dava’sı…
İnsan iyi kitaplarla zaman geçirince kendini çok iyi hissediyor. Özellikle Tüm Ders Notları bende hem okuma hem de yazma isteği yaratıyor. Edgü’nün bir öğrenci olarak kendini niteleyerek tuttuğu notlar okuru kendine çekerken zihinlerde de birçok düşünce kırıntısı bırakıyor. En önemlisi de bu kitap birçok farklı yazarı, şairi, düşünürü ve ressamı hatırlatıyor.
Bir süredir gündemimde olan Okuma Günlüğü projeme de bu sayede başlangıç yaptım. Her gün okuduklarım ekseninde zihnimde oluşan düşünceleri kâğıda aktaracağım. Bu projeye Ferit Edgü’nün Tüm Ders Notları’yla başlamayı da özellikle seçtim. Daha önceki projem olan Hayat Notları’na da Tüm Ders Notları’nın etkisiyle ve Selçuk Altun’un Kitap İçin başlıklı yazıları sayesinde başlamıştım. Yine bir türlü başlayamadığım Yazmak Eylemi projem de Ferit Edgü’nün aynı adlı kitabı sayesinde zihnimde canlanmıştı.
Gabriel Garcia Marquez’i kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü hâlâ içimde. Ben de bu nedenle Marquez öyküleri okumayı planlıyordum. İlk yazdığı öykülerden oluşan Mavi Köpeğin Gözleri iyi bir tercih oldu diye düşünüyorum. Dünya edebiyatını derinden etkileyen büyük bir yazarın ilk yazdığı eserleri yakından inceleme fırsatım olacak bu sayede.
küçük İskender’in 50. yaşı için özel olarak basılan Elli Belirsiz’in ikinci basımı yapılmayacakmış. Kitap, küçük İskender’in yayınlanmış kitaplarında yer alan şiirlerinden seçilmiş olan 50 şiirden oluşuyor. Küçük İskender’i yakından takip eden okurlar için bu şiirler tanıdık gelecektir.
Okuma Günlüğü projem aynı zamanda yeni bir projeyi de beraberinde getirecektir. Mutlaka okunması gereken kitapları, şiirleri, denemeleri, öyküleri de bu sayede belirleyip listeleyebileceğim.
Kitap okumak her zaman olduğu gibi bana yine yazmayı teşvik ediyor. Yine yeni projelerin zihnimde canlanmasına sebep oluyor.

yirmi5ağustos’14gecesi edirne

Tuna BAŞAR

14:18:00 , ,

planladıklarım

1. Bitlis üzerine yazdığım yazıya son halini verip İzlek’te yayınlamalıyım ve Edirne üzerine de detaylı bir yazı yazmalıyım.
2. Enis Batur’un Suya Seng kitabı için yazdığım yazıyı Okuma Defteri’nde yayınlamalıyım.
3. Ingmar Bergman’ın Persona filmini bir an önce izleyip Seyir Defteri’ne bu film hakkında bir yazı yazmalıyım.
4. Uzun zamandır okumak isteyip de okuyamadığım kitapları, izlemek isteyip de izleyemediğim filmleri ve dinlemek isteyip de dinleyemediğim albümleri belirlemeliyim.
5. Resim sanatının önde gelen resimlerini belirleyip her bir resmin bende oluşturduğu çağrışımları kâğıda dökmeliyim.

Tuna BAŞAR

15:30:00
Apartman Boşluğu - Hakan Bıçakçı

• 1978 yılında İstanbul’da doğan Hakan Bıçakçı’nın daha önce yayınlanmış Romantik Korku (2002), Rüya Günlüğü (2003), Boş Zaman (2004) isimli 3 romanı ve Bir Yaz Gecesi Kâbusu (2005) isimli bir de öykü kitabı var.
Picus Dergisinde “Mevsim Normalleri”, Akşam Gazetesinin Pazar eki Brunch’ta “Jeneratör” ve Akşam Kitap Ekinde “Kitaplar ve …” başlıklarıyla yazılar yazmış.
Apartma Boşluğu, Hakan Bıçakçı’nın 4. romanı. Bu kitaptan sonra Karanlık Oda (2010) adlı romanı ve Ben Tek Siz Hepiniz(2011) adlı öykü kitabı da yayınlandı.

• Daha önce Picus Dergisindeki yazılarını takip ettiğim Hakan Bıçakçı’nın diğer kitaplarını okumamıştım, ama Apartman Boşluğu beni kendine çekti. Belki kitabın kapağındaki Anıl Duran imzalı resimdeki boşluk hissi, belki de genç bir yazarın neler yazmış olabileceğine karşı oluşan merakımdan dolayı kitabı okudum.

• Kitabın girişinde iki alıntı bizi karşılıyor ve kitap sanki bu alıntılar üzerinden şekilleniyormuş izlenimi vererek ilerliyor:

            “Bu gezegende korkmamız gereken tek yaratık insandır.
                                                                                              C. G. Jung

            “İnsanın en büyük düşmanı, doğrudan doğruya kendisidir.”
                                                                                              Cicero

• Kitap üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Eski Ev başlığını taşıyor ve 23 bölümden oluşuyor. İkinci bölüm Başka Ev başlığıyla 7 bölümden oluşuyor ve üçüncü bölüm Yeni Ev başlığıyla 52 bölümden oluşuyor.

• Psikolojik gerilim türünde yazılmış kitap. Bir reklam şirketinde çalışan Arif’in işten çıkarılmasından sonra kendini yalnızlığa iterek, bütün zamanını müziğe ayırdığı bir dönemi anlatıyor.
Hayatındaki birçok şeyden uzaklaşan Arif öncelikle evini değiştiriyor. Evini değiştirdiği gün sevgilisinden (Ceren) ayrılıyor. Ailesini ve arkadaşlarını da aramıyor. Birlikte çaldıkları grubun üyeleri ve eski bir arkadaşı (Ender) dışında kimseyi görmüyor. Bütün zamanını müziğe, daha doğru bir ifadeyle hayalini kurduğu albümünü çıkarmaya ayırıyor.

• Hep bir şeylere karşı takıntı yaşayan kitabın kahramanı, yeni taşındığı evin yatak odasındaki garip deliğe takılıp bütün hayatını o delikten gelecek müziğe adamaya başlıyor.
Yalnızlığın verdiği bir psikolojik bunalım halinin de etkisiyle hayaller, kâbuslar, halüsinasyonlar, değişen tablolar, bilinmeyen bir kişiden gelen telefonlar, deliğin içindeki ses ve bütün bunların sonunda çıkan “Apartman Boşluğu” isimli ilk albüm…

• Kitap olabildiğince az karakter etrafında şekillenirken asıl önemli olan Arif’in ruh dünyasındaki gerçek dışı imgelerin okuyucuya ulaşım mesafesi. Yalnızlık sadece Arif’i değil okuyucuyu da rahat bırakmıyor.

• Yalın bir anlatım, sade bir üslup kullanan yazar, birçok yerde de sinematografik bir dille okuyucuyu kitaba çekmeyi başarıyor.
David Lynch’in Kayıp Otoban (The Lost Highway) isimli filmini hatırlatan bir sahne de kitaba ayrı bir tat katıyor:
Arif’i arayıp “Abi, yeni bir şiir yazdım da!” diye söyleyen kişinin, kitabın sonunda, Arif olduğunu anlıyoruz. Kendi numarasını arıyor ve bu cümleyi söyledikten sonra 2. şarkının sözlerini okumaya başlıyor.

• Kitabın kahramanı sadece insanlardan değil zamanla kendinden de uzaklaştığının farkında değil. Sürekli kendi kaydettiği sesini tanıma problemiyle karşı karşıya.

• Kitabı okudukça Arif’in sadece yalnızlık, psikolojik bunalım nedeniyle değil de başka bir şeyden dolayı da günden güne kendini gerçek dışı şeylere kaptırdığını anlıyoruz: yatak odasındaki delikten sızan karbon monoksit gazı.
Eski bir kimyacı olan Ender’in ağzından bu gazın etkisi şu şekilde dile getiriliyor: “Fazlası öldüren, azı da beyni zehirleyerek sersemliğe, gaipten sesler duyulmasına, halüsinasyon görülmesine yol açan, çoğu bilim adamına göre eski zamanlardaki perili ev fenomeninin tek sorumlusu olan, günümüzde de varoşlarda ve altyapısı düzgün olmayan mahallelerde sayısız ölümün sebebi kabul edilen zehirli bir gaz…

• Apartman Boşluğu sade bir anlatımla başlayıp uzunca bir süre de bu sadeliği korumayı başaran, bir insanın iç dünyasını ve psikolojik sorunlarını iyi bir şekilde kâğıda aktaran ve değişik anlatım tarzlarını kullanarak okuyucuyu kitaba bağlamayı başaran başarılı bir roman olmuş.
Bu kitabı okuduktan sonra Hakan Bıçakçı’nın diğer kitaplarını ve dergilerde kalan yazılarını okuma isteği oluştu içimde.

Apartman Boşluğu, Hakan Bıçakçı, Roman, 256 syf, Oğlak Yay. 1. Baskı 2008

Tuna BAŞAR

15:05:00 , ,

Şubat ayının en sıcak günlerinden birini yaşıyorum. Bir daha hiçbir şubat ayında bu kadar terlemeyeceğimi biliyorum. İzmir mavisi suların yanından yürüyorum. Nereye, niçin gittiğimi bilmeden yürüyorum.
Elimde bir demet beyaz karanfil var. Bu çiçeklerin de elimde ne işi olduğunu bilmiyorum. Karanfil kokusunu içime çekerek, şubat ayında terleyerek ve düşünce alemine dalarak bir bilinmeze yürüyorum.
Bir rüya gördüğümü hissediyorum; dünyanın en güzel duygusu olan aşkı iliklerime kadar hissetmeme sebep olan bir kızla saatlerce sohbet ediyorum. Gözlerinin içine bakarak zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum. Hayatımda hiç olmadığım kadar mutluyum. Bir kalabalık içindeyiz, ben onun gözlerinin içine odaklanmışım… Ağzımdan tek bir kelime bile çıkmadan dakikalarca oturuyoruz ve o elini yanağıma doğru uzatıp “Gitmem gerek!” diyor. Nerden çıktığını bilmediğim bir beyaz karanfili ona uzatıyorum ve uyanıyorum. Kendimi burda, elinde bir demet beyaz karanfille bir bilinmeze doğru yürürken buluyorum. İstemsiz şekilde Leman Sam’ın “Gül Güzeli” isimli şarkısını mırıldanmaya başlıyorum:

“Elini son defa yanağıma koy
İstemiyorsan giderim, giderim…”

Şarkıyı mırıldanarak düşünce aleminde yolumu bulmaya çalışıyorum. Hiç İzmir’de kendimi bu kadar yalnız hissetmediğimi fark ediyorum. Kalp kırgınlıklarım aklıma geliyor, eski aşklarım… İzmir’le bütünleştirdiğim bütün kadınlara lanet okuyorum. Bu şehirle birlikte anılmayı haketmeyen, beni aşktan soğutmaya çalışan duygusuz insanların hayatıma müdahale etmiş olmalarına kızıyorum. Buna izin verdiğim için en çok da kendime kızıyorum. Bir tek onu ayrı tutuyorum.

“Uğruna döktüğüm gözyaşları için
Yağmurdan özür dilerim, dilerim
Kuruttuğum kızıl gülleri alır
Senin için senden geçerim, geçerim…”

Kalbimdeki aşk acısıyla, elimdeki beyaz karanfillerle yürümeye devam ediyorum ve aklıma anlamsız düşünce kırıntıları dökülüyor.
Attilâ İlhan’ın ölümü aklıma geliyor niyeyse. Yapayalnız sinema salonlarında izlediğim filmler… Yer bulamadığım tiyatro oyunları… Elimden düşürmeden okuduğum bütün kitapları düşünüyorum. Yazdığımı sandığım şiirleri ve hiçbir zaman yazmayı başaramadığım öyküleri hatırlıyorum. Günlerce kurguladığım ama bir türlü başlayamadığım “Hepimizin Romanı”nı…
Çocukluğumun geçtiği sokağı hatırlıyorum. Tren yolunun yanındaki çıkmaz sokaktaki evimizi… Hemen karşımızdaki ayakkabı tamircisi dedeyi… Mavi-beyaz çizgili bir topla camını kırdığım emlakçıyı… Bembeyaz saçlara sahip Ayşe Teyze’yi… O küçücük sokaktaki birkaç arkadaşımı… Gencecik yaşta intihar eden Aziz’i… Sevdiği kızı vermedikleri için aklını yitiren Deli Hasan’ı… Her sabah tren sesiyle uyanarak başladığım günleri…
Başarılarla dolu lise hayatımı, başarısızlıklarla dolu üniversite yıllarımı… Hayatıma giren herkes bir bir gözümün önünden geçiyor ve en son O’nu görüyorum. Ve ondan sonra hiç kimseyi görmek istemediğimi anlıyorum.

“Eğer bir masal perisi girerse rüyalarına
  Öldü dersin gül güzeli tılsımını kaybetti.”

Kalbimde aşk acısı, elimde beyaz karanfiller bir bilinmeze yürüyorum. Hiçbir şubat günü bu kadar terlediğimi hatırlamıyorum. Ölmek istiyorum. En son onu görmüş olmak ve bir daha hiç kimseyi görmemek…
Nerden ve nasıl geldim ben buraya? Elimdeki çiçekler nerden çıktı? Aklımdaki soruların cevaplarını niçin veremiyorum? Niçin anlamsız şekilde yürüyorum ve niçin gözlerimden akan gözyaşlarına engel olamıyorum? Niçin ölmek istiyorum?

/yirmiyedimartikibinyedi sıfırbirkırksekiz/

Tuna BAŞAR

Tuna BAŞAR

{picture#https://scontent-ams3-1.xx.fbcdn.net/hphotos-xfp1/v/t1.0-9/1185406_677123368993345_252884960_n.jpg?oh=9ad34d2cff4696ac91a0aa8f387e38cd&oe=575127C3} 1985 yılında doğdum. İzmir Karşıyakalı'yım. 2004 yılının son çeyreğiyle birlikte başladığım yazı serüvenime Gece Edebiyat adlı blog sayfamda devam ediyorum. Yazılarım ve şiirlerim Ada (Samsun),Aykırı Sanat, Berfin Bahar, BH Sanat, Çalı, Genç Hayat, İzmir İzmir, Kaçak Yayın, Kar, Koridor, Kum, Kuşak, Kül Öykü, Lacivert Sanat, Mor Taka, Onaltıkırkbeş, Sunak, Taflan, Varlık, Virgül gibi dergilerde yayınlandı. {facebook#https://www.facebook.com/tunabasar} {twitter#https://www.twitter.com/tunabasar35} {google#https://plus.google.com/+TunaBasar} {pinterest#https://www.pinterest.com/tunabasar35} {youtube#https://www.youtube.com/c/TunaBasar} {instagram#https://www.instagram.com/tunabasar35}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.