2016 Yılında İzlemeyi Planladığım Filmler 2016 Yılında Okumayı Planladığım Kitaplar Adalet Ağaoğlu Adam Yayınları Aforizma Ahmet Altan Ahmet Say Akbank Caz Festivali Aklımda Kalanlar Alberto Giacometti Alejandro González Iñárritu Alexandre Cabanel Alıntı Alıntıladıklarım Alıştırmalar Altın Koza Film Festivali Anatole France Antoloji Ara Güler Arkas Sanat Merkezi Aspendos Opera ve Bale Festivali Ataol Behramoğlu Ayfer Tunç Aziz Nesin Bach Berlin Film Festivali Beyoğlu Sahaf Festivali Bilge Karasu Bilgi Yayınevi Birhan Keskin Boticelli Botticelli Caddebostan Kültür Merkezi Can Yayınları Candan Erçetin Cemal Süreya Claude Monet Çağan Irmak Çevrimdışı İstanbul Dağlarca Şiir Ödülü Değinmeler Deneme Dergi Devlet Tiyatroları Diego Velázquez Dinlediklerim Düşbükeyler Edebiyat Edgar Degas Edirne Kitap Fuarı Edward Munch Eleştiri Elias Canetti Emin Alper Enis Batur Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi Erzurum Eylül'e Mektuplar F. Scott Fitzgerald Fazıl Hüsnü Dağlarca Felsefe Ferit Edgü Film Filmekimi Fotoblog G. Cabrera Infante Galeri Gece Gece Edebiyat Gezi Giorgione Goethe Goya Gustav Klimt Gülten Akın Gündemdekiler Günler Günlük Günlükler Günün Şarkısı Haber Halikarnas Balıkçısı Hayat Notları Heykel Hilmi Yavuz Italo Calvino İçebakan İdil Biret İstanbul Bienali İstanbul Kitap Fuarı İstanbul Kukla Festivali İstanbul Modern İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali İş Bankası Kültür Yayınları İş Sanat İzlediklerim İzlek İzmir Avrupa Caz Festivali İzmir Sanat James Joyce Jan van Eyck Jean Auguste Dominique Ingres Johannes Vermeer John William Waterhouse Karalama Defteri Kırıntılar Kırmızı Kedi Yayınevi Kısa Metinler Kim Ki-duk Kitap Kitap Eleştirileri Kurşun Kalem Dergisi küçük İskender Kültür-Sanat Kürşat Başar Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi Listelediklerim Luc Besson Malraux Man Booker Ödülü Manet Marc Chagall Marguerite Duras Marlon James Matisse Mektup Melih Cevdet Anday Memet Fuat Metin Uca Metis Yayınları Mırıldandıklarım Michelangelo Milan Kundera Murathan Mungan Mühür Dergisi Müzik Nâzım Hikmet Nobel Edebiyat Ödülü Not Defteri Notos Nuri Bilge Ceylan Nuri İyem Oğuz Atay Okuduklarım Okuma Defteri Okuma Günlüğü Okuma Şenliği Onat Kutlar Opera Opus Amadeus Oda Müziği Festivali Orhan Pamuk Oscar Ödülleri Ödül Öğrendiklerim Ömer Kavur Önerdiklerim Öneri Öykü Özdemir Asaf Özlü Söz Paul Cézanne Paul Klee Penguen Kolu/Kanadı Pera Müzesi Picasso Plan Proje Quentin Tarantino Refik Durbaş Rembrandt Remzi Kitabevi Resim Resim Defteri Roman Rota Sabancı Müzesi Sait Faik Abasıyanık Salâh Birsel Sanat Sayıklamalar Seçtiklerim Sel Yayıncılık Selçuk Altun Selim İleri Sempozyum Seyir Defteri Sezen Aksu Sıla Sinema Söyleşi Sözcükler Sözünü Sakınmadan Stanley Kubrick Stefan Zweig Süreyya Operası Svetlana Aleksiyeviç Şiir Şiir Düşü Şiirler Tiyatro Tiziano Vecellio Tomris Uyar Ukde Van Gogh Varlık Dergisi Venedik Film Festivali Venüs Veysel Çolak Videolar Viktor Hugo William-Adolphe Bouguereau Yaşar Kemal Yavuz Turgul Yazar Yazı Masası Yazılar Yekta Kopan YKY Yön Yayınları Yusuf Atılgan Yücel Müştekin Zeki Demirkubuz


“Türkiye’nin marjinal şairi” olarak nitelenen küçük İskender “Lucifer’in Bisikleti” isimli metinler kitabında okuyucuyu farklı zamanlara, farklı olaylara, farklı kişilere götürüyor.
Makedonya kralı Büyük İskender’in ölümünden sonra, amcası tarafından, tahtın birinci varisi olması nedeniyle, vahşice öldürülen küçük İskender’in bir faşizme kurban edildiğini düşündüğü için küçük İskender ismini kullandığını belirtiyor.
Makedonya’da malikânelerinin bahçesinde annesiyle birlikte öldürülen küçük İskender’in ruhu, tanrıdan uzağa giden Lucifer’in çağrısına kayıtsız kalamıyor ve tanrıyla şeytanın tekerleklerini oluşturduğu Lucifer’in Bisikletinde kendine ayrılan yere oturarak, zamanda yolculuğa başlıyor ve bu yolculuğa okuru da dâhil ediyor.
Huysuzlanan arzın sakinleştirilmesiyle başlayan yolculukta küçük İskender bizi oradan oraya sürüklüyor. Neler yok ki bu yolculukta; Duygu Asena’nın cenaze töreninden, Bülent Ersoy’un kadınlar matinesine… Elinde pardösüyle yağmurlu bir havada boğazda yürüyüşe çıkan Orhan Veli’den, bir futbol maçının cinsel çağrışımlarına… Kenan Evren’e yazılan sitem dolu mektuptan, seri katil Charles Manson’ın mahkeme salonunda verdiği savunmaya… Can Yücel’in Shakespeare çevirilerine kattığı kendine has üsluptan, bir rock grubu için isim önerilerine…
Her metinde küçük İskender’in marjinal bakış açısını görmek mümkün. Duygu Asena’nın cenaze töreninden yola çıkarak Melih Cevdet Anday’ı ve Edip Cansever’i hatırlatırken, seksenler civarında Bülent Ersoy’un kadınlar matinesinde daha yeni yeni tomurcuklanan göğüslerini kadınlara göstermesini şu şekilde yorumluyor; “…bir aidiyet karmaşası taşısa da ‘ben de size benziyorum, alın aranıza, ben de Nişantaşı çocuğum’ gibi bir durumdan çok, iyi niyete dayanan bir saflığın, bir mutluluğun, üstelik faşist darbenin ortasında bir ‘kişisel beraat’ın da işaretiydi…” Bülent Ersoy’un halk tarafından normal olarak algılanmamasını da bir sürü psikolojisine bağlıyor: “Sanır mısınız ki sürü her zaman masum ve suçsuzdur!”
Cenk Koyuncu ile Rodos’un hüzünlü yaşamlarına kısa bir bakış atmamıza sebep olurken, ikilinin ölümünden sonra onları şu şekilde tanımlıyordu; “…belki yalnızca siz ikiniz şiirdiniz, biz geride kalanlar hikâye.” Evet, şiir gibi yaşamışlardı ve şiir gibi aramızdan ayrılmışlardı. Cenk’in şu dizeleri de bunu açıklamaya yetmiyor mu ki zaten: “ölüme tek ödevim kaldı/ona çalışıyorum!” Bir vasiyeti yerine getirir gibi değil de büyük bir içtenlikle Cenk’i ve Rodos’u bize anlatırken, “polis babanın intiharı, annesinin ölümü, uzun saçları ve sakalları arasına sakladığı tek kulağıyla Ortadoğu’da başka bir Van Gogh” olan Cenk’le, “biraz daha kalsam, biraz daha mı can verecektim?” diyen Rodos’un “birlikte Nevizade’de eğlendikleri bir gecenin sabahında Rodos’un mide bulantısı ile başlayan kalp krizi belki de parasızlık nedeniyle yetişemedikleri hastanenin koridorlarında tümöre dönüşüp öyle nüfuz etti Cenk’e. Gitgide bir epidemiye benzeyen duyarsızlık saltanatı onların da kellesini istedi. Uzattılar başlarını karı koca.”
Bir futbol maçındaki cinsel çağrışımları kaleme alırken şu saptamaları yapmadan edemiyor; “…sanki futbolcuların çoğunun eşcinsel eğilimi varmış gibi de gelir bana. İşte bacaklarını tıraşlıyorlar, o kadar kişinin gözünün önündeler, birlikte soyunuyorlar, birlikte duş alıyorlar, birlikte dışarı çıkıyorlar, birlikte eğleniyorlar, birlikte kaçamak yapıyorlar… Bu yakınlaşma, örtüşme ister istemez bir cinsel birleşmeyi, bir seks birlikteliğini getirmese bile erkek ilişkisinin yoğunlaşmasını sağlıyor. Birer gay fetişi olma durumları da söz konusu.”
Her biri kısa bir metin olmanın ötesine geçemeyen metinler arasındaki yolculukta küçük İskender bize çok şey düşündürürken birçok kişiyi de anarak saygı duruşunda bulunuyor. Kimler yok ki bu saygı duruşunda, Rimbaud’dan Verlaine’ye, Ece Ayhan’dan Can Yücel’e, Almodavar’dan Kubrick’e, Arkadaş Z. Özger’e kadar birçok kişi zihnimize konuk oluyor.
Bu yolculuk sırasında küçük İskender Lucifer’in Bisikleti’nin selesinden slogan-aforizma atmayı da ihmal etmiyor:
“Gerçek, yalanın profilidir.”
“Her yolcu yoldayken ip üzerindeki cambazdır aslında.”
“Günah, yeryüzünün nöbet noktalarındaki ani elektrik değişiminin kısa tanımıdır.”
“Şehvet, tanrılaşma yolunda atılan ilk adımdır.”
“Siz yaralarınızla övünürken vücudunuz onları kapatmaya çalışır.”
“Yalnızlık müsveddesiyim.”
“…düzyazı, şiir, resim, müzik, her ne ise, soyut bir ifrazattır eninde sonunda.”
“Kelimeler imsomnia hastasıdır.”
“Kimi intihar mektubu, intihar mektebidir de bir bakıma.”
“Şeytan, tanrının mastar halidir.”
“İnsanın doğasının körpeye yönelirken hala inatla evrimini tamamladığı iddiası. Yalan. Hayvanız daima.”
“Tanrılar kurban ister. Ancak Ortadoğu’da tanrılar halktır.”
“Her sevgili biter: Bıraktığı bir hatıradan çok lekedir kimilerine. Kir de değil. Sebebi belirsiz bir leke.
Her seven de biter: Biriktir(t)diği bir sitemden çok kasvettir gidenlere.”
Bütün metinleri okuduktan sonra hayata bakış açınızın farklılaştığını hissetmemeniz imkânsız. Sırf bu nedenle bile okunmaya değer bir kitap “Lucifer’in Bisikleti”. Bunun yanında küçük İskender’in marjinal bakış açısını görebilmek ve şiirlerindeki faklılığın sebeplerini anlamak için de okunması gerektiğini düşündüğüm bir kitap.

Lucifer’in Bisikleti
küçük İskender
184 sf
Sel Yayıncılık Temmuz 2007

Tuna Başar

/ yirmiyedieylülikibinyedi sıfırbirkırkdokuz
Afyonkarahisar /

Yorum Gönder

  1. Şiirlerini severek okuduğum bir isim, bu yazıyı okuduktan sonra kitaplığıma mutlaka ekleyeceğim bir kita: Lucifer`in Bisikleti. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Gayet ilgiç güzel bir makele..
    Tebrikler
    c.d

    YanıtlaSil

Tuna BAŞAR

{picture#https://scontent-ams3-1.xx.fbcdn.net/hphotos-xfp1/v/t1.0-9/1185406_677123368993345_252884960_n.jpg?oh=9ad34d2cff4696ac91a0aa8f387e38cd&oe=575127C3} 1985 yılında doğdum. İzmir Karşıyakalı'yım. 2004 yılının son çeyreğiyle birlikte başladığım yazı serüvenime Gece Edebiyat adlı blog sayfamda devam ediyorum. Yazılarım ve şiirlerim Ada (Samsun),Aykırı Sanat, Berfin Bahar, BH Sanat, Çalı, Genç Hayat, İzmir İzmir, Kaçak Yayın, Kar, Koridor, Kum, Kuşak, Kül Öykü, Lacivert Sanat, Mor Taka, Onaltıkırkbeş, Sunak, Taflan, Varlık, Virgül gibi dergilerde yayınlandı. {facebook#https://www.facebook.com/tunabasar} {twitter#https://www.twitter.com/tunabasar35} {google#https://plus.google.com/+TunaBasar} {pinterest#https://www.pinterest.com/tunabasar35} {youtube#https://www.youtube.com/c/TunaBasar} {instagram#https://www.instagram.com/tunabasar35}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.